Dental Anksiyete

Diş hekimi korkusu, toplumun yüzde 6-14’ünü etkileyen ve hastaların tedaviden kaçınmasına neden olan önemli bir sorun. Diş Hekimi Seyhan Akar, Dişhekimliği Dergisi’nin 146’ncı sayısı için “Dental Anksiyete” hakkında bir makale kaleme aldı. Çalışma, klinikteki tüm çalışanların anksiyeteyi düşürücü davranması için dikkate değer.
Dental Anksiyete Dental Anksiyete
Dental Anksiyete

Diş tedavisinde tedirginlik ve korku yaşanması ile karakterize Dental Anksiyete de denilen “Diş Hekimi Korkusu” toplumda %6-14 oranında yaşanmaktadır. Diş hekiminden kaçınma ve standart diş tedavilerinin uygulanamaması gibi pratik yansımaları olan bu psikolojik sorun psikolog veya psikiyatr desteğine ihtiyaç doğurabilmektedir.

Dental Anksiyetesi olan kişiler çoğunlukla daha önce olumsuz bir deneyim yaşamış kişiler olmaktadır. Bazen de anne-baba tutumu, çevredeki kişilerden duyulan zor tedavi hikayeleri, korkutucu diş hekimi görüntüsüyle örülü kitaplar okumuş olmak, filmler izlemiş olmak dental anksiyete oluşmasında etkilidir.

Reklam

Dental fobisi olanların %21’i diş hekimlerinin kendilerine kaba, duyarsız ve küçük düşürücü biçimde davrandıklarını bildirmişlerdir. Bayan diş hekimlerinin daha nazik olduklarını düşünerek daha az şikayet etmektedirler.

Özellikle dental anksiyeteye sahip hastalarda diş hekimi ve asistan arasında özellikle sözsüz çalışma sağlanmaya çalışılır. Konuşma ihtiyacı olduğunda ise baş sallama, göz kırpma, göz yumarak kafayı eğme, göz göze temas gibi sözsüz iletişim yöntemleri kullanılır.

Hastaların hekimlerden etkilenmesi gibi hekimler ve çalışanlar da hastalardan olumsuz etkilenebilir. Genelde anksiyete duyan bir hastanın karşısındaki hekim de farketmeden anksiyete duyar. Durumun düzelmesi için fazladan zaman, enerji ve sabır gerektiği için de çoğu kez hekimler çözüm için uğraşmaz. Oysa ‘’Profesyonellik’’ ilişkinin niteliğini belirleme ve olumlu hale getirme gibi bir karakter taşır. Unutulmamalıdır ki hasta memnuniyeti sağlanmış bir klinikte çalışıyor olmak tüm ekipte memnuniyet sağlar.

Hasta diş hekimine güven duymak zorunda hisseder, hasta için bir diş kliniği her zaman için önceden tahmin edilemeyen problemlerin bile çabuk ve beceriyle kolayca çözülebildiği güvenilir bir yer olmalıdır.

Gerçekte hastalar başka insanlara karşı duyduğu güveni diş hekimine nakleder. Güven duygusunu ailesi, sosyal çevresi hatta daha önceki diş hekimleri belirler.

Dental Anksiyete sorununun çözümünde;

1-Psikolojik Yaklaşım

2-Genel Anestezi

tekniklerinden yararlanılır.

Psikolojik yaklaşım ile hastayı rahatlatmak amaçlanmaktadır. Bunun için, hasta ile sohbet etme, ayrıca zaman ayırma, tedavide kısa aralar verme, hastanın dikkatini başka yöne çekmeye çalışma gibi yöntemlerden yararlanılır.

Uzun süreli tedavilerden kaçınılarak, hastaya her zaman güven ve kontrol dahilinde olduğu hissettirilir. Hastaların endişe ifadeleri eleştirilmeden anlayış göstermeye çalışılır. Olumsuzluk ekleri içeren cümleler veya olumsuzluk ifadeleri yerine pozitif cümleler ve ifadeler kullanılmalıdır. Örneğin: ‘’Dişlerim berbat’’ diyerek kaygılarını ifade eden hastaya öyle olmuş olsa bile olumlayıcı bir sebep bulunarak mesela ‘’ne kadar beyaz dişleriniz var sadece bir kaç tanesi eksik’’ gibi bir olumlama yapılabilir. Böylece karşı tarafa ‘’Sizin iyiliğiniz için ve size yardımcı olmak için buradayız’’ mesajı verilmiş olur.

Hastaların bekleme süresinin uzamasıyla anksiyete düzeylerinin artığı bilinmektedir bu nedenle bekleme süresi 15-20 dakikayı geçmemelidir. Hastanın kendisini ifade etmesine uzun zaman ayrılır, tedavi iyi bir açıklama sonrası kısa süreli tutulur.

Hastalar en çok ağrı duymaktan korkarlar. Ancak kapalı kalma korkusu (Klostrofobisi) olan hasta üzerine iki kişi birden eğilince veya muayene odası çok kalabalık olduğunda da hastanın gerginliği artabilmektedir. Bu durum göz önüne alındığında hekimin yanında izlemek amacıyla da olsa en fazla iki kişi olmalıdır.

Dental Anksiyete
Resim 1: Seansta mola verme.

Ayrıca hastalar diş hekimi koltuğunda kontrolü kaybetme korkusu yaşayabilirler. Bu nedenle de her şeyi kendileri yönetmek yani koltukta patron olmak istemektedirler. Bu yüzden hekimler, zaman zaman tedaviyi durdurarak hastanın tedaviyi kontrol etmesini sağlamak amacıyla “İyi misiniz?”, “İyi hissettiğinizde devam edelim dilerseniz?” gibi söylemlerle aralar vermek, hastanın onayından sonra devam etmek isteyebilmektedirler (Resim 1).

Hastaların ağızlarına su veya ölçü maddesi dolması durumunda refleks olarak öğürme refleksi açığa çıkmakta ve tedavileri zorlaştırıcı, hastaları da kısır döngüye sokan zorlayıcı bir durumla karşılaşılabilmektedir. Öğürme refleksinin tetiklediği kontrolü kaybetme duygusu da hastalarda tedirginliği artırmaktadır. Aslında beden hastaya ‘’Dikkat et boğuluyorsun!’’ demektedir. Bu refleks normal bedensel bir tepki olmakta ve teknik olarak aşılabilmektedir. Örneğin; hastadan önce tükürüğünü yutması istenmeli, ardından yutma hareketinin istemli bir hareket olduğu, kendisi yutmadıktan sonra ağzından aşağı hiçbir şeyin gidemeyeceği anlatılmalıdır. Hastaya ağzında yapılanları düşünmeden başka şeyleri düşünmesi ve bu sırada burnundan nefes alıp vermeye devam etmesi gerektiği telkini verilmelidir. Burun tıkanıklığı yoksa hemen bütün hastalar birkaç kez denedikten sonra burundan nefes almada başarılı olmaktadırlar. Hastaların refleksleri yönetildiğinde anksiyete düzeyleri de düşmektedir.

hekimi korkusu çocuklarda büyüyüp yaş aldıkça azalmakta, kadınlarda ise erkeklerden daha fazla ortaya çıkmaktadır.

Psikolojik yaklaşıma rağmen diş tedavisinde eğer başarısız olunursa, hastaya hastane ortamında Genel Anestezi altında tedavi uygulanması önerilir.

Anksiyetesi olan hasta her zaman kendini belli etmez, aşırı sessiz ve pasif de olabilirler. Çoğunlukla bu hastalar ilk olarak nefes almada değişiklik ile kendilerini belli ederler. Hastanın “Gergin misiniz?’’ gibi bir soruyla konu hakkında konuşması ve rahatlaması sağlanmaya çalışılır. Ardından her insanın benzer bir endişeyi duyabileceği ve bunun normal bir durum olduğu hissettirilerek güven telkininde bulunulur. Doğrudan ‘’Korkmanızın nedeni nedir?’’ diye sorularak bilmeden aynı hataların yaşanmasının önüne geçilmiş olur. Örneğin bazı hastalar iğne olmaktan korkmazlar ama sivri iğnenin ucunu görmekten korkarlar bu hastalar için ve aslında her durumda arkası dönükken veya hastanın görüş alanı dışında bir yerde enjektör hazırlığını yapmaya dikkat edilmelidir. Çünkü monitörde kalan panoramik radyografi görüntüsü veya iğnenin sivri ucu gibi bazı görüntüler korkuyu tetikleyici olabilmektedir. Bu nedenle muayene odalarında mümkün olduğunca korkuları tetikleyici olabilir endişesiyle alet ve malzemeler ortalıkta bırakılmamalı, oda sade ve ferah bir görünümde olmalıdır.

Dental Anksiyete
Resim 2: Beden güvenlik alanları.

İnsan psikolojisi gereği ilk ve son yaşanılan deneyim zihinde iz bırakır ve bunlar hatırlanır, aralardakiler zor olsa da zihin tarafından silinir bu nedenle hekim tarafından seanslar ve işlemler buna göre ayarlanır. İlk başvuran hastada hastanın rahatlatılıp sakinleştirilmesi gerekir, aslında tedavinin en önemli aşamasıdır, bu aşama aşıldıktan sonra çalışmalar daha kolay hale gelir. Hastalar ilk deneyimlerinde daha çok izlemede kalarak, tedavinin başarısını da değerlendiremediğinden diğer verileri kullanarak kafasında bir sonuca karar vermektedir. Tedavi sonrası “Nasıldı?’’ diye sorulması hemen karar aldıracak geri bildirim alma tekniğidir ve kullanılır.

Ağız boşluğu vücudun cinsel, sosyal ve fizyolojik alanda temel rolü olan özel bir bölgesidir. Yabancı birinin vücuda sadece değmesi bile kişilerin 50 santimetreden yakın olan,

yani kişinin mahrem alanına girilmiş olmasından kaynaklanan tedirginlik doğurur. Bilinç açıkken tedavi alanının ağız boşluğu olması zorunluluğu hastalarda tedirginlik ve gerilim yaratmaktadır. Üstelik hasta ile hekim oldukça uzun bir sure çok yakın pozisyonda kalmaktadırlar. Bu açıdan da bakılınca klinikteki tüm çalışanların anksiyeteyi düşürücü davranması gerekmektedir (Resim 2).

Diş Hekimi Seyhan Akar

İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden 1991 yılında mezun olan Seyhan Akar, 1992 yılından bugüne özel klinik işletmecisi diş hekimi olarak çalışmaktadır. Akar, 2015 yılında Anadolu Üniversitesi AÖF Sağlık Kurumları İşletmeciliği Bölümü’nden, 2017 yılında Kuraldışı Akademi’nin Yaşam Koçluğu Eğitim Programı’ndan mezun olmuştur. 2017 yılında Quintessence Yayınları’ndan çıkan “Diş Hekimi Asistanlığı” kitabının yazarı olan Seyhan Akar, 2018-20 yıllarında Beykent Üniversitesi MYO’da Ağız Diş Sağlığı Programı’nda yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. 2020 yılında, İngiliz HEA tarafından verilen yüksek öğrenimde eğitimin standardı çerçevesinde “AdvanceHE Fellowship” Sertifikası almaya hak kazanmıştır. Akar, iki çocuk annesidir.

Bu makale, Dişhekimliği Dergisi’nin 146’ıncı sayısında yayınlanmıştır. Dergiye buradan abone olabilirsiniz.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir