Prof. Dr. Kemal Ünsal: “Klinik mekanı dişhekimlerini sıkmayacak yapıda olmalı”

Her kesimden dişhekiminin büyük bir zevk ve ilgiyle okuduğu Mekan Tanıtım bölümünde bu seferki adresimiz Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Ünsal’ın kliniği oldu. Hemen hemen tüm ayrıntıların düşünüldüğü kliniğin Ankara’ya bakan manzarası, hem hastaların hem de klinik çalışanlarının psikolojisini olumlu yönde etkiliyor.  
Prof. Dr. Kemal Ünsal: “Klinik mekanı dişhekimlerini sıkmayacak yapıda olmalı” Prof. Dr. Kemal Ünsal: “Klinik mekanı dişhekimlerini sıkmayacak yapıda olmalı”
Prof. Dr. Kemal Ünsal: “Klinik mekanı dişhekimlerini sıkmayacak yapıda olmalı”

Her kesimden dişhekiminin büyük bir zevk ve ilgiyle okuduğu Mekan Tanıtım bölümünde bu seferki adresimiz Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Ünsal’ın kliniği oldu. Hemen hemen tüm ayrıntıların düşünüldüğü kliniğin Ankara’ya bakan manzarası, hem hastaların hem de klinik çalışanlarının psikolojisini olumlu yönde etkiliyor.  “İnandığım tedaviyi yapabileceğim, hastalarımla daha yakından ve samimi bir iletişim kurabileceğim, adeta kendime ait bir ‘kale’ kurmak istemiştim ki bunu gerçekleştirdiğimi düşünüyorum” diye konuşan Kemal Ünsal,muayenehane açmayı düşünen meslektaşlarının öncelikle hayallerini gerçekleştirmeye çalışmalarını, inandıkları ve doğru bildikleri konularda ısrarcı olmalarını öneriyor.


 


 


Kemal Bey sizi tanıyabilir miyiz?


1965 doğumluyum. Orta öğrenimimi TED Ankara Koleji’nde yaptım. 1983 yılında Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde mesleki eğitime başladım. 1988 yılında mezun oldum ve aynı yıl fakültemin Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine başladım. Bu dönemin üçüncü yılında YÖK’ün üniversitelere tahsis ettiği burs ile doktora tezimi yapmak için İngiltere’de Sheffield Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’ne gittim. Dental implantların destek kemik dokuya ilettiği yükün tespiti ve değerlendirilmesi konulu doktora tezimi 1994’te başarıyla savunarak yurda döndüm. Doktora çalışmamın YÖK tarafından eşdeğerliğinin kabul edilmesinden sonra askerlik hizmetimi Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi Dişhekimliği Merkezi’nde tamamladım. 1996 yılında üniversitedeki öğretim üyeliği görevime geri döndüm. 1999’da doçent, 2004 yılında ise profesörlük unvanımı aldım. 2005 yılında üniversitede yarım gün çalışma esasını tercih ederek kendime ait kliniğimi açtım. Halen yarım gün üniversitede, kalan yarım günde ise kendime ait ağız ve diş sağlığı kliniğimde çalışmaktayım.


 


Prof. Dr. Kemal Ünsal: “Klinik mekanı dişhekimlerini sıkmayacak yapıda olmalı”Kliniğinizin tarihçesini ve kuruluş hikayesini anlatır mısınız?


Kliniğim 2004 yılından beri şimdiki adresinde faaliyet gösteriyor. Çoğu meslektaşımın bildiği gibi protez alanında çalışan bir akademisyenim. Ancak birkaç faktör beni fakülte dışında özel olarak çalışmaya da yöneltti. Şöyle ki akademik çalışma kuralları içinde sadece kendi branşınızla ilgili yoğunlaşıyorsunuz. Oysa ben, dişhekimliğinin birçok dalını uygulamaktan zevk alıyordum. Ayrıca yapı olarak insanlarla ikili ilişkileri sevdiğimi ve mesleğimle onlara hizmet verebileceğimi biliyordum. Klinik ortamının biraz daha özel olduğunu ve bu tarz ilişkileri sağlamaya daha elverişli olduğunu tahmin ettim.


 


Bunun yanı sıra kaçınılmaz olarak işin ekonomik boyutu vardı ki, kendime ait bir kliniğin bu boyutta da bana daha büyük serbesti vereceğini düşündüm. İşte tüm bu sebepler kliniğimi oluşturma nedenlerimdi.


 


Kliniğinizi ayrıntılı olarak tanıtabilir misiniz?


Kliniğimiz Ankara’da Gaziosmanpaşa semtinde, 180 m2 alan üzerine yayılmış bir apartman dairesi. Binanın en üst katında yer almasına rağmen asansörün varlığı tahmin edilen birçok dezavantajı ortadan kaldırıyor. Çok ünitli bir yere oranla daha samimi, daha kontrollü bir klinik oluşturmak istediğim için ünit sayısını iki ile sınırladım. Yani iki ayrı odada toplam iki ünit ile hizmet vermekteyiz.


 


Benim şansım olduğuna inandığım bir başka konu ise kliniği, çocuk doktoru olan babam ile paylaşmamız. Şunu hemen söylemeliyim ki, bu birliktelik her anlamda çok keyifli, çok duygusal ve tatminkar. Benzer meslek dağılımı şansı olan meslektaşlarıma böyle bir birlikteliği kesinlikle öneririm. Bahsettiğim bu ortak kullanımın klinik tasarımına yansıması ise bekleme odası ve belli sekreterya hizmetlerinin ortak kullanımı şeklinde gerçekleşti. Bunun ötesinde kliniğin belli bir bölümü de babamın hasta profili olan çocuklarımızın muayene edilmesine uygun şekilde donatıldı.


 


Kliniğimizde dişhekimi olarak sadece ben bulunuyorum. Ancak tabii ki bu tüm dental hizmetleri benim verdiğim gibi bir kanaate yol açmasın. Kendi kliniği de olan birçok uzman arkadaşımla temas halindeyim ve gereken her durumda onların bilgi ve deneyimlerinden faydalanıyorum.


 


Kliniğimizde ikisi tam gün, birisi ise yarım gün çalışan 3 yardımcı personelimiz bulunuyor. Yarım gün çalışan arkadaşımız diş teknisyenliği yüksek okulu mezunu olup öncelikli görevi, klinikte kısa sürede yapılması gereken tamir, kapanış mumu, şablon, geçici kron yapımı ve model elde edilmesi gibi işlemlerdir. Diğer iki arkadaşımızdan birisi oldukça yetkin bir dişhekimi yardımcısıdır. Laboratuvara giden işlerin takibi, çalışan hekime yardımcı olmak, kliniğin ihtiyaç duyduğu malzemelerin sağlanması onun görevleri arasında yer alıyor. Üçüncü arkadaşımız da genellikle hasta ilişkilerinin sağlanması, klinik düzeni ve çocuk sağlığı kliniğinin işleri ile ilgileniyor. Ancak öyle bir sistem yaratmaya çalıştık ki aslında bahsettiğim bu arkadaşların hepsi, acil bir durumda birbirlerine destek olabilecek ya da tamamen birbirlerinin işini yapabilecek bilgi birikimi ve donanıma sahipler. Bu sayede herhangi bir mazeret sebebiyle kliniğe gelemeyen ya da çalışma hayatına belli bir süre ara verilmesi durumunda klinik yaşamı felce uğramıyor.


 


Prof. Dr. Kemal Ünsal: “Klinik mekanı dişhekimlerini sıkmayacak yapıda olmalı”Bir dişhekimi kliniğindeki en önemli detayların başında sterilizasyon ve estetik gelmektedir. Bunu sağlamak için kliniğinizde ne tür çalışmalar yapıldı?


Sterilizasyon, kliniklerimizde taviz veremeyeceğimiz maddelerin başında geliyor. Bu yüzden kliniğimizde artık hepimizin kliniğinde olması gereken otoklav sterilizasyonu kullanılıyor. Sterilize edilecek malzemeler her akşam bulaşık makinesi benzeri medikal bir cihazda yıkanıp daha sonra otoklav poşetleri içine yerleştiriliyor ve daha sonra otoklave ediliyor. Acil durumlarda, gereken malzemeyi kısa sürede sterilize edebilmek için ayrıca hızlı işlem yapabilen ikinci bir otoklavımız bulunmaktadır.


 


Dental ünitlere gelen ve klinikte kullanılan sularımızı, klinik girişine yerleştirdiğimiz reverse osmosis su filtre cihazıyla arıtmaya çalışmaktayız. Özellikle şu an için, Ankara şehir suyunun içeriği ile ilgili tartışmalar sanıyorum bu teknolojiye yaptığımız yatırımı haklı çıkarmakta.


 


Kliniğin dekorasyon işleri ise neredeyse tamamen konusunda uzman bir mimarlık bürosu tarafından üstlenildi. Tabii ki fikir alışverişinde bulunduk, ancak çoğu zaman ortak bir akılda buluştuk.


 


Hastaların büyük çoğunluğu kliniklere korku ve kaygı duyarak gitmektedirler. Bunu azaltmak için kliniğinizde nelere öncelik verdiniz?


Kliniğimizin cephesi harika bir Ankara manzarasına sahiptir. Mimarımızla ortak kararımız bu manzarayı en üst düzeyde hem hastalarımıza hem de kendimize yansıtmak oldu. Bu sebeple bekleme odamızın tüm cephesini, çocuk sağlığı kliniği ve dental odalardan birini tamamen bu manzarayı görecek şekilde konumlandırdık.


 


Zaten heyecanlı ve gergin olabilecek hastalarımızı biraz olsun yatıştırabilmek için minimalist bir yaklaşım sergilemeyi tercih ettik. Oturma gruplarını kırmızı ve kahverengi gibi kendi içlerinde iddialı ama birlikte düşünüldüğünde uyumsuz olacakmış gibi gelen renklerden seçerek karıştırdık. Ancak adet olarak kalabalıktan kaçındık.


 


Ben kişisel olarak duvarlarda ve objelerde kullanılan renklerle hastaların sakinleştirileceğine inanmıyorum. Bence bu tarz renkleri seçmek, aksine alışılmış, tekdüze ve sıkıcı bir hava yaratıyor. Benzer birçok doktor muayenehanesi deneyimim olduğu ve hoşuma gitmediği için de açıkçası mimarımızı o yönde zorlamadım. Bunun yanında görsel açıdan kirlilik yaratmamak ve hastalarımızı yormamak adına geniş ekran televizyonumuzu bir duvara tek başına monte ettik.


 


Kalan duvarlarımızın bazılarına resim ve fotoğraflar yerleştirdik. Ancak bu detayların tümünün bir özelliği olmasını istedik ve fotoğraf çekme becerisi olan ya da resim yapmaktan hoşlanan hastalarımıza ait eserleri bu amaçla kullandık. Yani kliniğimizde duvarları süsleyen sanat eserlerinin tümü hastalarımıza ait.


 


Merkezi bir ses sistemi kurduk. Ancak bunu da her oda için ayrı ses kontrolü olmasını sağlayacak şekilde yaptık. Bu sayede gereken mekanlarda sesi artırıp gereken mekanlarda sesi kısabiliyoruz. Kurulum aşamasında farklı odalarda farklı müzik yayınının yapılabileceği sistemleri de incelememize rağmen çok gerekli olmayacağına inandığımız için, bu ‘tek merkezden çok odalı müzik yayını’ sistemlerini tercih etmedik. Müzik yayınının hem hastalarımız hem de bizler için motive edici olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de günün değişik saatlerinde değişik tarz müzik yayını yapıyoruz. Sabah saatlerinde daha sakin, çalışmanın hızlandığı öğleden sonraları daha canlı ve yüksek, günün sonlandığı akşam saatlerinde de tekrar daha yumuşak müziklere dönüyoruz.


 


Prof. Dr. Kemal Ünsal: “Klinik mekanı dişhekimlerini sıkmayacak yapıda olmalı”Muayenehane ve kliniklerde ergonomi son derece önemli konuların başında geliyor. Kullandığınız alet ve cihazları seçerken nelere dikkat ettiniz?


Ergonomi gerçekten çok önemli. Mesleğe başladığınız yıllarda hem gençliğiniz hem de hevesiniz bunun önemini çok irdelemese de bir süre sonra daha çabuk yorulmaya, daha az görmeye başlıyorsunuz. Tabii bu durum bazı bilim adamları tarafından yaşlılık diye tanımlanıyor ama ben buna inanmıyorum. 


 


Bir kliniğin ergonomisinin en önemli parçalarından biri de dental ünitlerdir. Piyasada birçok ülkenin ürünleri var ve bunların tümünün artıları ve eksileri bulunuyor. Genelde kullandığım ürünleri fiyat-performans oranını göz önüne alarak tercih ederim, ancak dental ünit bunun dışında kalıyor diye düşünüyorum. Çünkü günümün büyük bir kısmını bu cihaz ile birlikte geçiriyorum. Bu yüzden sağlam ve güven veren bir ürün satın almak istedim. Düşünecek olursanız, çalışan bir insan, günde ortalama 1 saat kadar araba sürmektedir. Fakat buna rağmen araba alırken hep en iyisinin olmasını isteriz. İşte ünit alırken biraz bu hesaplamayı yaptım ve fiyatı rakiplerinden yüksek olmasına rağmen hem sağlamlık hem de ergonomi açısından beni tatmin edeceğini düşündüğüm KAVO markasını tercih ettim. Açıkçası bu tercihimden de şimdiye kadar hiç pişman olmadım.


 


Demirbaş alırken dikkat edilecek noktalardan birisi de servis hizmetinin kalitesi diye düşünüyorum. Ülkemizde her marka için zaman zaman servis sıkıntısının olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle de sağlamlığı ile bilinen bir markaya yatırım yaparak sık servis ihtiyacını ortadan kaldırdığımı da düşünüyorum.


 


Bunun ötesinde bilgisayar, hasta başı monitor, RVG, ağız içi kamera gibi cihazları ergonomik anlamda rahat kullanılabilecek şekilde özel olarak yaptırdığımız detaylar içine yerleştirdik.


 


Yerlerin hijyenini sağlayabilmek için köşe oluşumunu mümkün olduğu kadar az tuttuk ya da bunları yuvarlak hatlı hale getirdik. Yine aynı amaçla dental dolaplarımızı yerden yüksek planladık.


 


Kliniğinizi açarken kafanızda nasıl bir hayaliniz vardı ve bunun ne kadarını gerçekleştirebildiniz?


Kliniğin tasarlanmasında iki hedefim vardı. Bunlardan birisi duygusaldı. İnandığım tedaviyi yapabileceğim, hastalarımla daha yakından ve samimi bir iletişim kurabileceğim adeta kendime ait bir ‘kale’ kurmak istemiştim ki bunu gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Diğeri ise klinik donanımı ve inşasına yönelikti. Çok ergonomik, hijyenik ve çok şık bir ortam olmasını istemiştim. Burada da yüzde 80 başarılı olduğumuza inanıyorum. Ülkemizde maalesef birçok parametre hedefinize ulaşmanızı etkileyebiliyor. Örneğin işçilik kalitesi, kalifiye olduğunu iddia edip aslında hiçbir özelliği olmayan ustalar, kullanılan malzemenin belli standardının olmaması bunların başında geliyor. Bu zorluklar da olmasa sanıyorum hedeflerime yüzde 100 ulaştım diyebilirdim.


 


Elimde olan ancak bir türlü yapmaya kıyamadığım tek şey kliniğimizdeki süs bitkileri. Bunların tümü açılış sırasında hediye gelen çiçekler. Hijyen anlamında bir dental klinikte canlı bitkinin yerinin olmadığını düşünmeme rağmen, maalesef bunları uzaklaştırmaya kıyamıyorum. Bu da benim zaafım olsa gerek.


 


Son olarak da muayenehane açmak isteyen meslektaşlarınıza hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? 


Öncelikle hayallerini gerçekleştirmeye çalışmalarını öneririm. İyi ya da kötü niyetli konuşan insanlar çok oluyor. Tabii ki fikir alsınlar ancak inandıkları ve doğru bildikleri konularda ısrarlı olsunlar diyorum.


 


Klinik mekanı onları sıkmayacak bir yapıda olsun. Bol gün ışığı alsın. Tercihim var olan bir bina yerine daha temelden, klinik olacağı varsayımıyla inşa edilmesi. Ancak ülke şartları gereği ben dahil birçok arkadaşımız için bu biraz hayal. Hem maddi hem de gerekli izinlerin alınması anlamında.


 


Klinik olması planlanan yer bir apartman dairesi ve üst katlarda ise, mutlak asansör olması ve meslektaşlarımın asansörün çalışabilir, sık arıza yapmayan şekilde olduğuna emin olmaları gerekiyor. Çünkü işimizin doğası gereği yaşlı hastalarımız oluyor ve merdivenleri kullanmak zorunluluğu onlara ciddi problem oluşturuyor. Yine apartman dairesi klinik olarak kullanılacaksa beni en çok rahatsız eden şey yetersiz havalandırması olan binalarda oluşan yemek kokusudur. Bu nedenle ya yemek yapılma sıklığı az olan iş hanları tercih edilmeli ya da binanın havalandırmasının iyi olması gerekiyor. Apartman komşularının kim olduğu, hastalarınıza ve size zorluk çıkarıp çıkarmayacaklarına dikkat edilmeli.


 


Kliniğin ne tür bir hasta profilini hedeflediği belirlenmelidir. Dişhekimleri olarak butik muayenehanecilik ya da çok ünitli klinikler dışında alternatifimizin artık kalmadığını görüyorum. Bu nedenle eğer klinik şeklinde çalışılacaksa apartman dairesinden kaçınılması gerektiğini düşünüyorum.


 


Kliniklerimizin can damarı elektrik, su ve hava sistemleridır. İnşaat sırasında bunlar için harcanacak bütçenin maksimum tutulmasını öneriyorum. Çünkü bunlardaki aksaklıklar hem verimli çalışmayı engelleyecek hem de herhangi bir arıza sırasında çalışamamanıza ve düşünemeyeceğiniz kadar büyük masraflara neden olacaktır. Hiç düşünmeden fazladan su ve hava hatları her yere çekilmeli, her duvara birkaç adet priz konulmalıdır. Mümkün olan her yerde sistemler yere ya da duvara gömülü, yani ankastre olarak geçmelidir. Ayrıca yer darlığı olan yerlerde kapılar sürgülü olarak hazırlanmalı ve yer kazanılması hedeflenmelidir.


 

 


YASAL UYARI: Bu yazı/haber/makale’nin bütün yayın ve çoğaltma hakları VESTİYER YAYIN GRUBU’na aittir. Kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen iktibas edilmesi yasaktır.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir