Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi

1963 yılında kurulan Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi günümüzde 98 öğretim üyesiyle eğitim, araştırma ve sağlık hizmeti üretiyor. 2000 yılından beri fakültenin dekanlığını yürüten Prof. Dr. Nejat Bora Sayan, alt yapısı uygun, öğretim üyesi açığı olmayan, hasta bulmakta sorunu olmayan, öğretim üyelerine araştırma olanaklarını sağlayan dişhekimliği fakültelerine ‘Evet’ dediğini belirtiyor.
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi

Prof. Dr. Nejat Bora Sayan:


 


“Amacımız nitelikli dişhekimi yetiştirmek”


 


1963 yılında kurulan Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi günümüzde 98 öğretim üyesiyle eğitim, araştırma ve sağlık hizmeti üretiyor. 2000 yılından beri fakültenin dekanlığını yürüten Prof. Dr. Nejat Bora Sayan, alt yapısı uygun, öğretim üyesi açığı olmayan, hasta bulmakta sorunu olmayan, öğretim üyelerine araştırma olanaklarını sağlayan dişhekimliği fakültelerine ‘Evet’ dediğini belirtiyor.


 


 


Sayın Sayan kısaca sizi tanıyabilir miyiz?


1958 yılında Ağrı’da dünyaya geldim. İlk, orta ve lise tahsilimi 1960 yılında geldiğimiz Ankara’da tamamladım. 1977 yılında girdiğim Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’ni 1982 yılında bitirdim. Aynı yıl Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı’nda doktora eğitimine başladım.1983 yılında aynı anabilim dalında araştırma görevlisi oldum. 1987’de “Dudak – Damak Yarıklı Bireylerde Maksillanın 3 Boyutlu Gelişimi” ile ilgili yaptığım çalışmayla bilim doktoru unvanını aldım. 1987 -89 yılları arasında GATA’da askerlik hizmetimi tamamlayarak üniversiteme geri döndüm. 1989 yılında doçent unvanını aldıktan sonra aynı yıl Japon hükümetinin Monbusho Bursu ile 18 ay Japonya’da Osaka Üniversitesi’nde bilimsel çalışmalara katıldım. 1994-2000 yılları arasında fakültemizin dekan yardımcılığı görevini yürüttüm. Bu süre içerisinde özellikle Dişhekimliği Eğitimi üzerinde çalışmalarda bulundum. Ülkemizde o dönemde bulunan tüm fakültelerimizin eğitim programlarını inceledim. Avrupa Birliği kapsamında eğitimin neresindeyiz onu değerlendirdim. 1996 yılında TUBİTAK NATO2 Bursu ile İngiltere’de The London Royal Hospital’da Prof. Dr. Brodley İle “Laser’in TME üzerindeki etkileri” ile ilgili 3 aylık bir çalışma yaptım. 2000 yılından beri fakültemin dekanlık görevini yürütmekteyim. Ayrıca 2008 yılından beri Türk Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi Derneği’nin Başkanlığı’nı yapmaktayım. Evli ve iki kız çocuğu babasıyım.


 


Ankara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nin tarihçesinden söz ederek bugünkü durumu hakkında bilgiler verebilir misiniz?


Ankara Üniversitesi Dişhekimliği FakültesiAnkara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi 1963 yılında kurulmuş 46 yıllık bir fakültedir. 98 öğretim üyesiyle eğitim, araştırma ve sağlık hizmeti üretiyoruz. Bu arada vurgulamakta yarar görüyorum ki Türkiye’de yataklı servisi olan tek dişhekimliği fakültesiyiz. Fakültemizin temel amacı ülkemizin gereksinim duyduğu, bilgi ve donanımı ile dünyanın her yerinde mesleğimizi icra edebilecek nitelikli dişhekimi yetiştirmektir. Bulunduğumuz bina 1977 yılında inşa edilmiş. Burada ilk eğitime başlayan sınıf bizim sınıfımız. Bina yeni bitti diye öğrenci kapasitesi birden bire iki kata çıkmış. 110 kişi ama kimse dönüp “Tamam bina yeni de fiziki kapasite 110 kişilik mi” diye sormamış? Maalesef biz bütün sınıf bir arada ders yapamadık. Çünkü anfilerin en büyüğü o zaman 90 kişilikti. O günden bugüne anfilerimizdeki fiziki kapasiteyi ancak 112’ye çıkarabildik. Çünkü bildiğiniz gibi fakültemizin 4 bir tarafı yollarla çevrili. Kat çıkmamız, temeldeki dere yataklarından dolayı mümkün değil. Biz bu durumdan nasıl kurtuluruz diye plan yaparken siyasi otorite gene hiçbir çalışma yapmadan geçen yıl öğrenci sayısında yeniden artışa geçti. Dolayısıyla 98 kişilik eğitim kadrosu ile fiziki koşullarla mücadele ederek öğrencilerimize elimizden gelenlerin en iyisini vermeye çalışıyoruz. Sizin de gözlemlediğiniz gibi tüm anfilerimiz, öğrenci laboratuvarlarımız, kliniklerimiz yenilenmiş vaziyette. 2000’li yılların başında 50 ünitelik Fantom Laboratuvarımızda öğrencilerimize pratik eğitimi Avrupa standartlarında yaptırıyoruz. Avrupa standartlarında diyorum, çünkü geçen yıl Mayıs ayında fakültemizi ziyaret eden ADEE grubu bunu onayladı. Verdiğimiz eğitimin birçok Avrupa ülkesinden iyi olduğunu, fakültemizin, Türkiye’deki fakülteler için “Role Model” oluşturabileceğini bildirdi. “Kanıta Dayalı Diş Hekimliği“ konusu ile ilgili olarak son sınıf öğrencilerinin araştırma ve sunumları ADEE tarafından da eğitimimizin kalitesi konusunda önemli bir kriter olarak belirtilmiştir. Fakültemizle ilgili yazılan rapora www.adee.org adresinden ulaşmak mümkün. Kliniklerimizde her şey standart bir şekilde yürütülüyor. Merkezi sterilizasyon ünitemiz ve ondan sorumlu enfeksiyon kontrol komitemiz mevcut. Hasta – hekim sağlığı konusunda alınması gereken tüm önlemler alınıyor. Kliniğe geçmeden önce tüm öğrencilerimiz aşılanıyor. Bioteknoloji Enstitümüz’ün destekleriyle kurulmuş olan Moleküler Biyoloji Labrotuvarımız, Protetik Diş Tedavisi ve Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dallarımız’da bulunan araştırma laboratuvarlarımızla sadece fakültemizin değil tüm dişhekimliği fakültelerinden gelen araştırmacılara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Gene aynı şekilde fakülte kütüphanemiz bugün için 1640 adet süreli yayını, 2000’in üzerinde yerli ve yabancı kitaplarıyla ülkemizdeki en zengin dişhekimliği kütüphanelerinden biridir.


 


Bilimsel yayınlar bakımından fakültenizin son durumunu değerlendir misiniz? Akademik kadronuz kongre ve benzeri organizasyonlara ne oranda katılıyor?


Bilimsel yayınlar açısından iki ayrı değerlendirme yapmak zorundayım. Bunlardan birincisi dünya standartlarında olması gereken, diğeri ise ülkemizin üniversitelere, fakültelere verdiği önem açısından bulunduğumuz durum. Hepimizin bildiği gibi dünya standartlarında bir fakülteden beklenen öğretim üyesi başına 1 yayındır. Bu da bizim fakültemiz için 98 yayına karşılık gelir ki bunu yakalayamadığımızı açıkça ifade etmek isterim. Bunun altında yatan neden öğretim üyelerinin araştırmaya ayırdıkları zaman azlığından çok, üniversitelerin siyasi otorite tarafından kaderlerine terk edilmesidir. Siz araştırma olanaklarını artırmayacaksınız, öğretim üyesine yeterli ücret ödemeyeceksiniz, üniversiteleri “kendi başlarının çaresine baksınlar”a getirecekseniz ve öğretim üyelerinden uluslararası arenada yarışmalarını isteyeceksiniz. Bakın bu mümkün değil. Araştırma fonlarında öğretim üyelerinin rahatlıkla kullanabilecekleri kaynaklar olmalı ve bunların kullanımındaki bürokratik işlemler ortadan kaldırılmalı veya en aza indirilmelidir


 


Kısacası bunlar dünya standartlarındaki bire bir yayın oranını yakalayamama nedenleridir.


Gelelim ülke gerçeklerindeki durumumuza: Fakültemizdeki oran yarı yarıyadır. Bu oran bizim için kabul edilebilir bir oran, ama hedefimiz bire biri yakalamak. Bunun için yapılması gerekenleri kendi olanaklarımız çerçevesinde yapmaya gayret ediyoruz. Neler mi yapıyoruz? Örneğin kendi Döner Sermaye olanaklarımızdan öğretim üyelerimize 5-6 bin TL’lik araştırmalarında kullanabilecekleri kaynaklar yaratıyoruz. Başka neler derseniz demin sıraladığım fakültemizde bulunan 3 araştırma laboratuvarına alınması gereken ya da alınması talebinde bulunulan tüm teknik donanımları almaya çabalıyoruz. İnanıyorum, önümüzdeki 5 yıl içinde Ankara Üniversitesi gelişen laboratuvar olanaklarıyla dünya standardını yakalayacaktır.


 


Kongrelere gelince o konuda gururla söyleyebilirim ki 98 öğretim üyemizin ve 100’ün üstündeki asistanlarımızın büyük bir bölümü ulusal ve uluslararası kongrelere katılmakla kalmayıp, bu organizasyonların temel taşlarını oluşturmaktadırlar. Biz de fakülte olarak ulusal ve uluslararası bu toplantılara katılan öğretim elemanlarımıza elimizden gelen tüm desteği vermekteyiz.


 


Ankara Üniversitesi Dişhekimliği FakültesiFakültenizde eğitim gören öğrencilerin profillerinden bahsederek mezuniyet sonrasında nasıl bir kariyer planlaması yaptıklarını açıklar mısınız?


Yukarıda da bahsettiğim gibi fakültemize geçen yıl 130 öğrenci alındı. Bu öğrencilerin profiline baktığımızda hiç kuşkusuz hepsi lise eğitimlerini başarılı bir şekilde tamamlamış ve ÖSYM sınavında yüzde 2’lik dilime girmiş çocuklardır. Bu öğrencilerin çoğunluğu Anadolu lisesi kökenli olup eğitmen anne babaların ya da sağlık sektöründe görev yapan anne babaların çocukları olduğunu görüyoruz. İçlerinde çok az bir oranı maddi yetersizlik çekmektedir. Bu öğrencilere ise fakültemizin sosyal komisyonunda görev yapan öğretim üyelerimiz destek bulmaktadırlar.


 


Öğrencilerimizin mezuniyet sonrası planlarına gelince, tabii bu durum açıkça hayattan bekledikleriyle ve ailelerinin maddi durumlarıyla direkt ilişkilidir. Ama biliyorum ki birçoğunun gönlünden sevdikleri bir dalda uzmanlaşma ve yetkinleşme geçiyor. Bunu yaptığımız doktora sınavında görüyoruz. Üç kişi için açılan bir kadroya 47 kişinin başvurması bunun en açık göstergesi. Bunun dışında mezuniyet sonrası muayenehane açmak ya da eğer şansları varsa o yıl Sağlık Bakanlığı, Ağız Sağlığı’nın da sağlığın bir parçası olarak görmüş ve kadro ilan etmişse kamu hastanelerinde görev alabiliyorlar. Çok az bir oran ise yurtdışında çalışma ve akademik kariyer şansını bulabiliyor.


 


Fakültenizde koruyucu dişhekimliğine yönelik olarak hangi çalışmalar yapılıyor?. Kurumunuza günde ortalama olarak kaç hasta müracaat ediyor ve kaç hastaya tedavi hizmeti veriliyor?


Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterleri hedef alınarak toplum ağız-diş sağlığı ile ilgili öncelikle koruyucu, daha sonra tedavi edici hizmetler lisans ve lisansüstü düzeyde yoğun olarak verilmektedir. Son sınıf öğrencilerimize saha çalışmalarını hedefleyen görsel ağırlıklı, hamile anneden başlayan, geriatrik hastalara kadar geniş perspektifli eğitim programları verilmektedir. Ayrıca fakültemiz öğretim üyeleri Sağlık Bakanlığı ile işbirliği çerçevesinde gerek sağlık personelinin gerekse halkın ağız ve diş sağlığı açısından eğitimlerini içeren komisyonlarda görev almaktadır.


 


Türkiye’deki dişhekimliği fakültelerinde verilen eğitim hakkında neler düşünüyorsunuz?


Daha önce de belirttiğim gibi, 1994 yılında dekan yardımcı olduğum dönemlerde dünyada dişhekimliği eğitimini çok yakından izledim. Eksik ve fazla yanlarımızı objektif bir şekilde değerlendirdim. 2000 yılında dekan olduktan sonra o zaman için ülkemizde bulunan 15 fakülte dekanı hocamla birlikte dişhekimliği eğitimini masaya yatırdık. Yüksek Öğrenim Kurulu’nun isteğiyle dişhekimliğindeki temel eğitim için saptamalar yaptık. Dişhekimi olmak için olmazsa olmaz koşulları belirledik. Bugün için gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Türkiye’deki mevcut birçok dişhekimliği fakültesinde yeterli eğitim verilmektedir. “Sıkıntı nerededir?” diye sorarsanız, sıkıntının yetersiz alt yapı ile bir dekan, bir mühürle kurulan ve kurulması için çaba harcanan yeni fakültelerde olduğunu söylemek isterim. Birçok kereler açıkça ifade ettiğim gibi, yeni açılan fakülteler siyasi kararlarla açılmamalı. Açılan fakültenin yöreye getireceği öğrenci bir kazanç kapısı olarak değerlendirildiğinde 100 km ara ile her şehirde bir dişhekimliği fakültesi açarsınız. Açarsanız da ne olur? Birçoğunda bir dekan, bir mühür…  Peki, eğitim kalitesi, hasta sayısı, öğretim üyesinin araştırma olanakları ne olacak? Bu koşulda yetiştirilen öğrenci ileriki yaşamında ne yapacak? Sözün özü, alt yapısı uygun, öğretim üyesi açığı olmayan, hasta bulmakta sorunu olmayan, öğretim üyelerine araştırma olanaklarını sağlayan dişhekimliği fakültelerine evet ama bugün için yakaladığımız kaliteyi, başarıyı geri götürecek yeni fakülte açılımlarına ve burada verilecek eğitime hayır diyorum.


 


Fakülte olarak çeşitli kurumlarla birlikte yürüttüğünüz sosyal sorumluluk projeleriniz var mı? Varsa bunlardan bahsedebilir misiniz?


Fakültemiz TDB, Sağlık Bakanlığı ve ağız sağlığına yatırım yapan kuruluşlarla birlikte ağız sağlığını ilgilendiren projelerde yer almaktadır. Fakültemizin öğretim üyeleri bu konuda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmektedir.


 


Son olarak kısa ve uzun vadeli plan ve projeleriniz neler olacak? 


Bu zor bir soru. Bakın nesi zor derseniz, birincisi idareci olmak zor, ikincisi idareciliği üniversitede yapıyor olmak zor derim. Tabii en zoru da tüm bu zorluklar ve kaynaksızlıklar içinde plan proje yapmanız. Tabii ki bu işin şaka tarafı. Bir idareci olarak görev yaptığım süre fakültemizde yapmak istediklerimin çoğunu, koşulların, olanakların ve en önemlisi fakültedeki çok değerli çalışma arkadaşlarımın ve hocalarımın desteğiyle sanırım yapabildim. Yani fiziksel koşullarla maddi kaynaklarımızı en etkin biçimde değerlendirerek bugüne geldik. “Uzun vadeli projeniz ve hayaliniz ne?” diye sorarsanız, bildiğiniz gibi Ankara Üniversitesi Cumhuriyetimiz’in ilk kurulan üniversitesidir. Ama ne yazık ki bir kampus üniversitesi değil. İşte benim hayalim hiç olmazsa Tıp-Diş Hekimliği-Eczacılık ve hatta Veterinerlik Fakültesi öğrencilerinin birlikte eğitim aldıkları, araştırma olanaklarının ortaklaşa kullanıldığı, multidisipliner çalışma gerekliliğinin başarının ön şartı olduğunun iyi anlaşıldığı bir sağlık kampusu içinde yeni bir bina, yeni bir anlayışın hakim olduğu bir fakültede çalışmak, böyle bir fakülteyi yaratabilmektir. İnanıyorum bu düşündüklerim de çok kısa bir zamanda gerçekleşecek.

 

YASAL UYARI: Bu yazı/haber/makale’nin bütün yayın ve çoğaltma hakları VESTİYER YAYIN GRUBU’na aittir. Kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen iktibas edilmesi yasaktır.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir