Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Aslında kariyerim, biraz sahne arkasında geçen ama bolca perde açan bir hikâyeye benziyor. 2005 yılında Marmara Üniversitesi Aktüerya bölümünden mezun oldum. Ardından 2008 yılında Amerika’da MBA eğitimimi tamamlayarak iş dünyasına global bir bakış açısıyla adım attım. İlk profesyonel deneyimim, 1,5 yıl boyunca Ritz Carlton markasında oldu. 2010 yılından 2023’e kadar Türkiye’nin önemli ağız ve diş sağlığı zincirlerinden biri olan Hospitadent’te görev aldım. Uzun yıllar boyunca Pazarlama ve İletişim Direktörü olarak çalıştım ve aynı zamanda İcra Kurulu Üyesiydim. Aslında kliniğin sadece tanıtımını değil, iç yapısını, hasta yolculuğunu ve uluslararası büyüme adımlarını şekillendiren ekiplerin içinde, karar mekanizmasında yer aldım.
Son 2 yıldır Almanya’da yaşıyorum. Geçtiğimiz yıl ise Türkiye merkezli bir sağlık markasının Uluslararası Pazarlama Direktörlüğü görevini yürüttüm. Bu görev kapsamında Avrupa’da şirket kurulumu, operasyon yönetimi ve marka yapılanması süreçlerini yönettim. Hollanda ve Almanya’da klinik açılışları gerçekleştirdik; İngiltere, Çin ve ABD gibi pazarlarda ofis yapılanmaları kurduk. Bununla birlikte Turquality, Temos gibi uluslararası kalite ve akreditasyon süreçlerinde de ekibimle birlikte aktif rol aldım.
Hastanın Nasıl Kalıcı Bir Marka Elçisine Dönüştürüleceğini Anlatıyorum
Bildiğimiz kadarıyla yeni bir şirket kurdunuz. Ne tür hizmetler sunacaksınız?
Clinic Loupe, diş kliniklerine özel danışmanlık hizmetleri sunuyor ama klasik anlamda danışmanlıkla sınırlı değil. Kliniklerin hem içeride hem dışarıda büyümelerini sağlayacak bir yapı sunuyorum. Özellikle sağlık turizmi ve satış konularında ciddi bir birikimim var. 15 yılı aşkın süredir bu alanda çalışıyorum, farklı ülkelerde ofisler kurdum, klinikler açtım, yüzlerce ekip yetiştirdim. Şu an Almanya’da yaşıyor olmam da Türkiye’den yurt dışına açılmak isteyen klinikler için büyük bir avantaj yaratıyor hem pazar dinamiklerini hem hasta beklentilerini içeriden biliyorum. Yani sadece “nasıl hasta çekilir”i değil, “çekilen hasta nasıl kalıcı bir marka elçisine dönüştürülür”ü anlatıyorum.
Clinic Loupe çatısı altında sunduğum başlıca hizmetler, sağlık turizmi stratejisi ve uluslararası pazarlama planlaması, yurtdışı pazar araştırmaları ve konumlandırma, satış ekipleri eğitimi ve hasta iletişimi geliştirme, kurumsallaşma, operasyonel yapılanma ve iş akışları, IT ve dijital altyapı danışmanlığı, kalite belgeleri, teşvik ve akreditasyon süreçleri yönetimi olarak sıralanabilir. Kısacası, bir klinik yola çıkmak istiyor ama nereye, nasıl ve kiminle gideceğini bilmiyorsa, işte tam da o noktada devreye giriyorum. Kimi zaman bir yol haritası çiziyorum, kimi zaman da direksiyona birlikte geçiyoruz.
Dental turizmin, sağlık turizmi içerisindeki önemini nasıl yorumlarsınız? Türkiye’nin pazardaki yeri nedir?
Sağlık turizmi son 20 yıldır yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da yükselen bir alan. Bu süreci yıllardır sahada takip etme fırsatı buldum. Dünyada sağlıklı ve karşılaştırılabilir verilere ulaşmak kolay değil ama hem işlem sayıları hem de sağlık turizmi cirosu her geçen gün artıyor. Türkiye de bu yükselişin önemli bir oyuncusu. Özellikle son 15 yılda, estetikten ortopediye, diş tedavilerinden tüp bebeğe kadar pek çok branşta dünyanın ilk 5 ülkesi arasında yer aldık. Son 7 yıla baktığımızda ise saç ekimi ve diş tedavileri başta olmak üzere Avrupa ve Orta Doğu’dan ciddi hasta akışları aldık.
Diş Hekimlerimizin Öğrenciyken Edindikleri Tecrübeyi, Avrupa’da Birçok Hekim 10 Yılda Kazanabiliyor
Ülkemizin dental turizm konusundaki avantaj ve dezavantajları hakkında neler söylemek istersiniz?
Avantajlarımız saymakla bitmez. Coğrafi konumumuz, sağlık altyapımız, hizmet sektörü tecrübemiz ve hekim kalitemiz gerçekten dünya standartlarında. Avrupa ile en uzak uçuş mesafemiz 4 saat ve hemen her büyük şehre ulaşım sağlayan yerli havayolu markalarımız var. Bu erişilebilirlik, hastaların karar sürecinde büyük fark yaratıyor. Birçok ülkeye göre daha kaliteli, daha hızlı ve çok daha uygun fiyatlı sağlık hizmeti sunabiliyoruz. Üstelik bunu tatil gibi bir deneyimle birleştirerek yapıyoruz. Türkiye’deki diş hekimlerinin henüz öğrenciyken edindikleri pratik tecrübeyi, Avrupa’da birçok hekim 10 yılda ancak kazanabiliyor. Bu çok net bir fark yaratıyor.
Madalyonun bir de diğer yüzü var. Belirli bir ulusal stratejimizin olmaması, denetimlerin genelde “kâğıt üstünde” kalması, pazarlama süreçlerinin hâlâ hak ettiği ciddiyeti görmemesi gibi sorunlar mevcut. Oysa pazarlama sadece reklam değil, hasta yolculuğunun tamamını kapsar. İlk dijital temasla başlayan bu yolculuk, tedaviyle %60 oranında tamamlanır. Asıl fark yaratan, o tedavi sonrası sürdürülebilir ilişki yönetimidir.
Global ekonomik kriz zaten dünya genelinde turizmi etkiliyor ama Türkiye’de son 3 yılda yaşanan kur dalgalanmaları ve enflasyonla birlikte sağlık turizmi de yavaşlamaya başladı. Satın alma gücünün düşmesi hem yerli hem yabancı hastaların kararını geciktiriyor. Bunun yanı sıra fiyat rekabeti, uzun vadede hem markaların değerine hem de ülke imajına zarar veriyor. Üstelik artık yalnız değiliz. Polonya ve Macaristan gibi ülkeler pazarda ciddi bir yer edinmeye başladı. Türkiye olarak hem hizmet kalitesini koruyup hem de stratejik bir dönüşümle markalaşma yönünde daha güçlü adımlar atmamız gerekiyor.
Yaz aylarında, turizm sezonunun açık olduğu bir dönemdeyiz. Bugünün bir fotoğrafını çekerseniz, Türkiye dental turizmde istenen noktada mı?
Büyükşehirlerde ve bazı sahil bölgelerinde uluslararası hastalara hizmet veren birçok başarılı klinik var. Ancak elimizdeki tablo, potansiyelimizin tamamını yansıtan bir fotoğraf değil. Kliniklerimizin teknik donanımı, hekimlerimizin bilgi ve becerisi, coğrafi ve kültürel avantajlarımız hâlâ çok güçlü. Ancak ekonomik koşullar, pazarlama eksiklikleri ve kurumsallaşmada yaşanan dağınıklıklar nedeniyle, bu güçlü yapı uluslararası pazarda gerektiği kadar sürdürülebilir ve ikna edici bir şekilde yansıtılamıyor. Son bir yıldır, özellikle fiyat rekabeti ve hizmetin ‘pazarlanma şekli’, markalaşma sürecine zarar veriyor. Hastayı çekmek kolaylaşıyor belki ama sadakat oluşturmak, güveni korumak zorlaşıyor. Sektörün pazarlama, strateji ve deneyim yönetimi gibi alanlarda da profesyonelleşmesi gerekiyor.
Bu alanda çalışan klinik ve poliklinikler, en çok ne tür sorunlar yaşıyor ve sizce nasıl çözülebilir?
En çok duyduğum cümle şu: “Ben klinikte olmadığımda hiçbir şey yürümüyor, hayat duruyor.” Bu cümle aslında tek başına birçok yapısal problemin özeti. Oysa başarı, kişiye değil sisteme bağlı bir düzende ortaya çıkar.
Sağlık turizmi özelinde ise en temel sorun şu: Nereden başlayacaklarını bilmiyorlar. Genellikle kulaktan dolma bilgilerle pazarlama planı yapılmaya çalışılıyor. “Şu klinik şu ülkeden hasta alıyormuş, biz de oraya odaklanalım” diyerek hesapsız şekilde bütçeler yakılıyor. Durgunluk döneminde bile bazı klinikler, büyük markaların getirdiği hasta sayısının kat kat fazlasını tek başına getiriyor. Bu bir tesadüf değil; bu, planlı bir çabanın sonucu. Doğru yapılanma, doğru fiyatlama, doğru pazar seçimi, doğru iletişim ve doğru ilişki yönetimi varsa başarısız olma ihtimaliniz neredeyse yok.
Dental turizme yeni başlayacak kliniklere neler tavsiye edersiniz?
Sadece “yurt dışından hasta almak istiyorum” demek yetmiyor; hangi pazara hitap edeceksiniz, o pazarda nasıl bir algı yaratmak istiyorsunuz, elinizdeki kaynaklar buna uygun mu? Bu sorulara içtenlikle verilen yanıtlar, en sağlam başlangıç noktasıdır.
Dijital vitrin artık her şey. Kurumsal kimliğinizin tutarlı olması, web sitenizin kullanıcı dostu ve çok dilli yapıda çalışması, sosyal medya hesaplarınızın profesyonel şekilde yönetilmesi gerekiyor. Bunun yanında, sağlık turizmi sertifikasyonları ve yasal belgeler de çok önemli. Güven inşa etmek, sağlık turizminde her şeydir. Ve belki de en önemlisi: Artık sadece hizmet vermek yetmiyor; deneyim sunmak gerekiyor. Son olarak da şunu mutlaka vurgulamak isterim: Bu süreci bir danışmanla yürütmek gerçekten fark yaratıyor. Çünkü ilk izlenim sadece bir kez yaratılır.
Bu röportaj sayesinde hem kendimi hem de Clinic Loupe’u anlatma fırsatı bulduğum için teşekkür ederim. Diş hekimliğinde nasıl ki detaylar fark yaratıyorsa, işin yönetiminde de küçük dokunuşlar büyük dönüşümler sağlayabiliyor. Velhasıl, “sadece kliniği değil, aklı da açan bir danışmanlık” anlayışıyla yola devam ediyoruz. 🙂