Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908 öncesi “diş” ile ilgili eğitim kurumu yoktu. Pansumancılara ‘Küçük Cerrahlık Şahadetnamesi’, dişçilik işlemleri yapan esnaflara (özellikle berberler) 1840 yılından itibaren Tıbbiye Mektebi’nde beceri sınavı ile ‘diş çekme ruhsatı’, Tıbbiye Mektebi’nde tıp, eczacı ve cerrah sınıfları arasından, cerrah sınıfından mezun olanlara dişçilik belgesi, dişçi yanında çalışan çıraklara da ”dişçilik icazetnamesi” verilmekteydi. Sıhhiyeyi Umumiye Reisi Besim Ömer Paşa, 1910 tarihinde dişçilerin bu belgelerle, tıbbiye mezunu olmasalar da ülkenin her yerinde dişçilik sanatını yapmaya ”yetkili” olduklarını açıklamıştı.
22 Kasım 1908, Tıbbiye’de Muallimler Meclisi’nde ”Dişçi Mektebi” kurulması için müzakerelerin başladığı tarihtir. Eğitime ise 1909 tarihinde başlanmıştır. Müfredat, Paris Dişçi Mektebi’nden alınmıştı. Kimya, fizik, nebatat, hayvanat, diş hastalıkları ve cerrahisi, protez dersleri vardı. Okula öğrenci alınırken eczacılıktan gelenler sınavsız, 1 veya 2. sınıfa, hiç dişçilik yapmamış dışarıdan gelenler sınavla 1. sınıfa alınıyordu. Cerrahlık şahadetnamesi olanlar, esnaf olarak dişçilik yapıp belgesi olanlar ile Avrupa’daki okullardan dişçilik diploması olanlar (ayrıcalık yapılmadan) 2. sınıfa alınmışlardı. Mektep üç yıldı. Okulun mezunlarına hala ”dişçi” deniliyordu. Tıbbiyeyi de bitirse, dişçilik yapanlar ”birinci sınıf” dişçi sayılıyordu.
1923’e gelindiğinde Eczacı ve Dişçi Mekteplerine müstakil bina ancak tahsis edildi. Sıhhıye Vekâleti ‘doktor ve diş tabiplerinin sanatlarını eczahanelerde değil, özel muayenehanelerde icra edebileceklerine’ ilişkin karar yayınladı.
Bu arada, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yurdu terk eden gayrimüslim muallimler nedeniyle açığı kapatmak için de olsa yanlış olan kararla alelacele asistanlar alınmıştı. Bazılarına sınav bile yapılmamıştı. Neredeyse sokaktan toplayarak okula alınan onlarca öğrenci, öğretim kadrosunun ilmi zayıflığı ve de hasta koltuğunun da az olmasından ”Dişçi Mektebi ”nden bazen bir diş çekmeden mezun olabildiler. Hiç bir muallim öğrencilerin başvuracağı ders kitabı yazmamış ya da dilimize çevirmemişti. İşte bu yıllarda, okuldan mezun olan öğrencilerin, Osmanlı’daki dişçi denilen sınıfın bile çok daha gerisine düşerek yarım yamalak bilgileri ile toplum sağlığını tehdit ettikleri en kötü dönem olduğu bilinmektedir.
Bu sebeple 1928 yılına gelindiğinde, yapılan bir düzenlemeyle, dişçilik yapan ama diploması olmayanlara (permili dişçiler deniyor) yasanın yayımı tarihinden başlayarak 3 ay içinde Tıp Fakültesi’ne başvurup sınava girmeleri şart koşuldu. Bir yıl dişçilik okuluna devam ettikten sonra başarılı olanlara “Ruhsatname” verildi. Dişçi Mektebi açılmadan önce sağlıkla ilgili iş yapan esnaftan sınavla dişçi unvanı kazanmış olanlar ile ikinci sınıf dişçiler bu sınavdan “Muaf” tutuldular. Sınav komisyon üyelerinin art arda istifa etmeleri sonucunda, başvuran tüm adaylar başarılı sayıldı. İkinci sınıf dişçiler ile permili dişçiler arasında hiyerarşi bakımından da hiçbir fark gözetilmedi.
Modern diş hekimliğine geçme macerası 1933 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Diş Tebabeti Mektebi kurulması ile başladı ve daha sonra yıllar içinde açılacak diş hekimliği fakültelerinden her geçen gün daha donanımlı diş hekimleri mezun olmaya başladı.
Kaynak: Kamu Diş Hekimleri Platformu