Prof.Dr. Kemal Çalışkan

2006 yılında “Endodontide Tanı ve Tedaviler” adlı kitabını yazan Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kemal Çalışkan ile endodontik tedavinin gelişim aşamaları, diş hastalıkları ve tedavisinde yaşanan sorunlar ve bu alanda dişhekimliği fakültelerinde verilen eğitim ve mezuniyet sonrası eğitim konularında ilgiyle okuyacağınıza inandığımız bir ropörtaj gerçekleştirdik.
Prof.Dr. Kemal Çalışkan Prof.Dr. Kemal Çalışkan
Prof.Dr. Kemal Çalışkan

“Diş hastalıkları ve tedavisindeki en önemli sorun hastaların şikayetleri olduğunda dişhekimine gitmesidir”


 


2006 yılında “Endodontide Tanı ve Tedaviler” adlı kitabını yazan Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kemal Çalışkan ile endodontik tedavinin gelişim aşamaları, diş hastalıkları ve tedavisinde yaşanan sorunlar ve bu alanda dişhekimliği fakültelerinde verilen eğitim ve mezuniyet sonrası eğitim konularında ilgiyle okuyacağınıza inandığımız bir ropörtaj gerçekleştirdik.


 


Prof. Dr. Kemal Çalışkan, 1955 yılında Şebinkarahisar’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Gültepe İlkokulu’nda, lise eğitiminini de İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamladı. 1972–1974 yıllarında Köln Üniversitesi Kimya Fakültesi’nde ön hazırlık ve bir yıl lisans eğitimi aldı. 1974’te eğitime başladığı Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nden 1979 yılında mezun olup bir yıl sonrasında da aynı fakültenin Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 1985 yılında doktorasını tamamlayıp 1990 yılında doçent ve 1995 yılında da profesör kadrosuna atandı. 1998-1999 yılları arasında ABD’nin Philadelphia şehrindeki Temple Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Bilim Dalı’nda misafir öğretim üyesi olarak lisansüstü ve doktora öğrencisi eğitiminde görev aldı. 2006 yılından beri Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor. Almanca ve İngilizce biliyor. Yurtiçi hakemli dergilerde 40 adet ve SCI kapsamındaki uluslararası dergilerde yayınlanmış 36 adet çalışması bulunuyor. 2006 yılında Endodontide Tanı ve Tedaviler adlı kitabı Nobel Tıp Kitapevi tarafından basılıp yurtiçindeki Nobel kitapevlerinde dişhekimlerine sunuldu. Dişhekimi olan eşi bir kamu hastanesinde 24 yıldır görev yapıyor. Prof. Dr. Kemal Çalışkanın İki de erkek çucuğu var.


 


Diş Hastalıkları ve tedavisini de kapsayan endodontinin son 25 yılını değerlendirir misiniz?


 


Bu soruya 25 yıllık bir gözlemle baktığımda asistanlığımın dört yılı içinde yani 1980-1984 yılları arasında endodontinin bilimsel durumunu değerlendirmek gerekiyor. Her bilim dalında olduğu gibi endodonti de bu yıllar içinde biyofizik, biyokimya, elektrik- elektronik bilim dallarındaki gelişmelerin ve bu gelişmelerin sağladığı yeni alet, cihaz ve maddelerin üretilmesiyle ve bunların dişhekimliğinin asli görevi olan öğrenci eğitimi ve kliniklerde diş tedavilerinde kullanılmasıyla çok büyük bir gelişme gösterdi. Ancak bu 1974-1980 yılları arasında dişhekimliği eğitimi alan bizler o zamanki ülke şartları, fakülte imkanları, öğretim üyesi sayısı ve bilgiye ulaşma zorlukları dikkate alındığında yetersiz eğitildiğimiz anlamına gelmez. O dönemde bizler çok sınırlı şartlar altında bilgiye ulaşmak ve bilimsel düzeyimizi artırmak için çok çaba sarfettik. Bütün bu çabalarımızın amacı öğrenci eğitiminin kalitesinin artırılması içindi. Günümüzde endodonti bilim dalında öğrenci eğitiminde gerek teorik gerek pratik uygulamalar açısından geldiğimiz nokta bence tatminkârdır. Ancak tam olarak yeterlimidir diye soracak olursanız hayır derim. Bu sürecin devam etmesine ve geliştirilmesine özen göstermeliyiz. Gerek Amerika gerek Avrupa’daki gelişmiş ülkelerde endodonti bilim dalıyla uğraşan akademisyenlerin yaptıkları gerek in vitro gerekse in vivo nitelikteki çalışmaların benzerleri önceleri İstanbul, Ankara ve İzmir’deki dişhekimliği fakültelerinde yapılırken şimdi de diğer şehirlerimizdeki fakültelerdeki öğretim üyelerimiz  tarafından yapılmakta ve SCI kapsamındaki uluslararası dergilerde yayınlanmaktadır.


 


Türkiye’de sıklıkla görülen başlıca diş hastalıkları nelerdir? Bunların sebeplerinden söz eder misiniz?


 


Türkiye de yapılan epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarına bakacak olursak, ağız ve diş sağlığında başlıca hastalığın diş çürükleri olduğu görülür. Bunu ileriki yaşlarda dişeti hastalıkları izlemektedir. Ancak endodonti açısından öncelikle çürük ve dişin sert ve yumuşak dokularını ilgilendiren diş travmalarının önemi büyüktür. Bu hastalıkların etiyolojik nedenlerini incelersek ağız ve diş sağlığına yeterince önem vermediğimiz ortaya çıkar. Bunun nedeni de bu toplumun bireyleri olarak bu konuda iyi eğitilmememizdir. 75 milyon nüfusu olan ülkemizde bir yıl içinde kullanılan diş fırçası sayısı 25 milyon iken, bir kişinin kullandığı diş macununun sadece 80gr. olması ağız sağlığını ne kadar önemsediğimizi göstermektedir.  


 


Diş hastalıkları ve tedavisinde yaşanan sorunlar nelerdir? Bunlara yönelik çözüm önerileri olarak neler söylemek istersiniz?


 


Diş hastalıkları ve tedavisinde yaşanan en önemli sorun hastalarımızın dişlerinde ağrı, apse veya herhangi bir klinik şikâyeti olduğunda dişhekimine müracaat etmeleridir. Durum bu olunca çürük nedeniyle oluşan aşırı kron harabiyeti ve bunun sonucunda devitalize olan pulpa dokusu ve buna bağlı gelişen akut veya kronik periapikal lezyon nedeniyle dişler bazen kanal tedavisiyle kurtulamayacak kadar harap düzeyde olabiliyor. Bazen çocukluk döneminde çene ve yüz bölgesi düşme veya herhangi bir nedenle travmaya uğramış hastaların rutin ağız içi klinik ve radyografik incelemelerinde pulpa nekrozu sonucu gelişen asemptomatik kist benzeri büyük bir periapikal lezyon izlenebilinir. Bu dişlerin endodontik tedavilerle ağızda tutulabilmesi için uzman bir endodontist tarafından tedavi edilmeleri gerekebilir. Bu tip olgularda endodontik cerrahi veya diğer bilim dalları ile ortak bir çalışma yapmak zorunluluğu oluşabilir. Hasta açısından maddi sorumluluk ve hekim açısından bu tip olgularda başarının sınırlı olması işin olumsuz yanlarıdır. Bu tip endodontik olguların tedavisinde erken tanı ve tedavinin önemi büyüktür. Bu konunun genel çözümü hakkında bilgi vermek gerekirse, koruyucu dişhekimliği eğitiminin önemi ortaya çıkıyor. Bu eğitimde en büyük sorumluluk anne ve babaya düşmektir. Ebeveyn şayet dişlerini günde en az bir kez fırçalarsa çocuk meraklanır ve dişlerini fırçalamak ister. Daha sonra anaokulundaki ve ilköğretimdeki öğretmenlere görev düşmektedir. Bu konuda bizlere düşen görev ise öncelikle ebeveynlere ve öğretmenlere bu eğitimin ne denli önemli olduğunu önemsetmektir. Bu bilince sahip öğretmenler öğrencilerine ağız ve diş sağlığının önemini hatırlatarak en büyük katkıyı verebilirler. Böylece koruyucu dişhekimliği eğitimini almış hastalar, erken tanı ve tedavinin önemini bildiklerinden dolayı her yıl bir kez dişhekimine müracaat etmeleri sonucunda basit konservatif tedavilerle sorunlarını rahatlıkla çözebileceklerdir.  Bu durum endodontist olan bizleri ileride olgu bulma zorluğuna düşürse bile buna razıyız. İsveç, Hollanda gibi ülkelerde koruyucu dişhekimliği çok geliştiği için mevcut dişhekimliği fakültelerinden iki tanesi kapatılmıştır.


 


Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında endodontik tedavide Türkiye ne durumda bulunuyor? Sizce endodontik tedavide yaşanan başarı ve başarısızlığın altında neler yatıyor?


 


Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında endodontik tedavinin Türkiye’deki durumu hiç açıcı değildir. Bu durumun dişhekimliği fakültelerindeki endodonti bilim dalında çalışan öğretim üyeleri ve staj kliniklerinde öğrencilerimiz tarafından tedavi edilen hastalarımız açısından irdelediğimizde güzel sonuçlara ulaşabiliyoruz. Özellikle kamu hastanelerinde çalışan dişhekimleri; alet yetmezliği veya endodontik tedavinin zorluğu, beceri eksikliği ve de endodonti tedavi ücretlerinin Sağlık Bakanlığı’nca ucuz fiyatlandırılması (performans puanı) nedeniyle bu tedaviler yapılmıyor. Sonuçta da endodontik tedaviler sadece dişhekimliği fakültelerinde veya endodonti becerisi olan hekimler tarafından gerçekleştiriliyor. Hele 2007 yılının Temmuz ayından itibaren sağlık sisteminde yapılan sözde reform ve hastaların her sağlık kurumuna rahatlıkla gitmesi dişhekimliği fakültelerine kapasitelerinin üstünde hasta müracaatının olmasına yol açmıştır. Bu durum özellikle endodonti açısından kaldırılamaz bir yük haline gelmiştir. Bu sorun İzmir’de olduğu gibi diğer büyük şehirlerimizdeki dişhekimliği fakültelerinin ortak sorunudur. Örneğin diş hastalıkları ve tedavisi kliniğine her gün Ege Bölgesi’ndeki kamu hastanelerinden veya serbest dişhekimlerinden endodontik acil tedavisinin yapılması için yaklaşık 20 hasta gönderilmektedir. Hâlbuki bu acil endodontik tedaviler bu hastanelerdeki hekimler tarafından rahatlıkla yapılabilir. Hastalara bu endodontik tedavilerin (büyük ve küçük azı dişlerine kanal tedavisinin) kendi hastanelerinde yapılamadığı belirtilerek dişhekimliği fakültelerine yönlendirmeleri tedavi kalitesi açısından belirli sayıda hasta bakmak zorunda olan bizleri üzüyor. Örneğin kliniğimizde hastalara 10 ay sonrasına randevu verilebilmektedir.


 


Genel olarak diş hekimliği, özel olarak da diş hastalıkları ve tedavisi alanında ülkemiz dişhekimliği fakültelerinde verilen eğitimi nasıl buluyorsunuz? Mezuniyet sonrası eğitim konusundaki düşünceleriniz nelerdir?


 


Genel olarak dişhekimliği ve özel olarak diş hastalıkları ve tedavisi alanında ülkemizde dişhekimliği fakültelerinde verilen eğitimin kalitesi yükselmiştir. Bunun birinci nedeni olarak özellikle üç büyük şehirde bulunan dişhekimliği fakültelerinin yeterli sayıda öğretim üyesine sahip olduğunu söyleyebilirim. Hatta bazı anabilim dallarında bu sayı çok fazladır. Halbuki yeni kurulmuş dişhekimliği fakültelerinde durum hazindir. Bu fakültelerde eğitimin kaliteli hale getirilmesi için mutlak bir reforma ihtiyaç vardır. Yeterli öğretim üyesi bulunan fakülteler yeni kadro istemleri yerine kadrolarını dondurmalı ve diğer gelişmekte olan fakülteler için doktora programı veren kurumlar haline dönüştürülmelidir. Eskiden 2-3 öğretim üyesinin verdiği dersler bu fakültelerde mevcut 15 öğretim üyesi tarafından verilmektedir. Bu öğretim üyelerinden yeterli ve verimli bir çalışma alınamamaktadır. Yani öğretim üyesi ve eğitim kalitesinin fazla olması eğitim kalitesinin yükselteceği anlamına gelmez. Çalışkan vazifesinin önemini bilen daha az öğretim üyesi ile daha ileri, çağdaş eğitim


vermek mümkündür. Türkiye’deki fakültelerdeki değişik anabilim dallarında çalışan tüm öğretim üyelerinin öğrenci eğitimindeki hedefi ortak bir eğitim standardını oluşturmaktır. Bu yüzden fakülte üst yönetimine önemli görevler düşmektedir. Gerek lisansüstü eğitiminde gerekse doktora programlarının uygulanmasında ortak kurumsal yönlendirmeye ihtiyaç vardır.


 


Bu konuda bir örnek vermeyi arzu ediyorum. 1974-1980 yıllarında öğrenci iken cerrahi ve periodontoloji kliniğinde stajyer olarak 10 ameliyat yaparken günümüzde yaklaşık 20 yıldır öğrencilere bu ameliyatlar yaptırılmıyor. Öğrenciler 20–25 diş çekimi ve 20 adet detertraj yaparak mezun oluyorlar. Halbuki diş hastalıkları ve tedavisinde o dönemlerde 60–80 olan dolgu sayısı ve 5–20 kanal tedavisi yapma zorunluluğu varken günümüzde herbir öğrencinin 4. ve 5. sınıfta toplam 60-80 tane kanal tedavisi (farklı dişlerde) ve post kor uygulaması ve de 100-150 tane kompozit ve amalgam dolgu yapması gerekmektedir. Dişhekimliğinin 1.ve 3. sınıflardaki klinik öncesi fantom pratiği ve 3.- 5. sınıflardaki klinik çalışmaları öğrencilerin pratiklerini artırmak için gerekli olan uygulamalardır. Diş hastalıkları ve tedavisi anabilim dalında bir öğretim üyesi klinikle uyguladığı her türlü tedavinin öğrenciler tarafından yapılması için gayret sarf etmektedir. Yani diğer bilim dalları gibi bazı klinik uygulamaları mezuniyet sonrası eğitime saklamıyoruz. Örneğin bu sene 5. sınıflardaki öğrencilerimize 4 kez iki firmanın katkıları ile farklı döner aletleri kullanabilme kursu verildi. Öğrencilerimizin döner kanal aleti kullanarak iki-üç dişe kanal tedavisi yapması sağlandı. Ayrıca elektronik apeks bulucu öğrenci kliniğinde kullanılmaktadır. Zannedersem diğer dişhekimliği fakültelerinde de endodonti bilim dallarında öğrenciler benzer klinik çalışma uygulamaları yapılmaktadır. Dişhekimliğinde öğrenci iken öğretilmesi gereken klinik uygulamaların mezuniyet sonrası eğitimde kurslarla öğretilmeye yönlendirilmesi kabul edilemez. Bu bakımdan dişhekimliği fakültelerindeki kurulların esas görevi sadece yönetim kurulunun üyelerini seçmek yerine eğitimle ilgili konuları tartışmaya açmak ve çözümler üretmeye yönelik çalışma içine girmesidir.


 


Ancak her şeye rağmen dişhekimliği fakültelerimizde öğrencilerinizin yaptığı uygulamalar Avrupa Birliği’ne üye ülkelerindekilerden daha fazladır.


 


Son zamanlarda Türkiye’de endodonti konusunda yapılan kongre ve seminerlerin sayısında artış gözleniyor. Bu konudaki değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyiz?


 


Son zamanlarda Türkiye’de endodonti konusunda kongre ve seminerlerde artışın gözlenmesi sadece bu bilim dalı için değil, tüm diğer bilim dalları için geçerlidir. Ancak özellikle serbest dişhekimlerinin endodonti ile ilgili bilimsel toplantılara katılma eğiliminin yüksek olması, bu daldaki öğretim üyelerinin öğrenci eğitimine çok önem vermelerinden dolayıdır. Eskiden bu tip bilimsel toplantılar fakülteler bazında gerçekleştirilirken günümüzde TDB ve onu oluşturan dişhekimliği odalarıyla birlikte veya özel bilimsel toplantılar yapılmaktadır. Bunun dışında her bilim dalının bir sivil derneği olduğu için onların da bilimsel aktiviteleri olmakta, ayrıca firmaların özel kongre yapma girişimleri de son zamanlarda gerçekleştirilmektedir. Bu kadar bilimsel aktivitelerin gerçekleştirilmesi gerçekten bilimsel açıdan katılımcılara gerekli katkıyı sağlayabiliyor mu? Bu konuda kaygılarım var. Bu konu bilimsel kongre turizmine dönüşmüş veya para kazanmak amacıyla yapılan bir aktivite haline gelmiştir. Katıldığımız bazı kongrelerde 1500 katılım olmasına rağmen bilimsel toplantıları izleyen ilgili meslektaşların sayısı çok azdır. Konferans veya tebliğ sonrası hiçbir soru sorulmadan veya tartışma yapılmadan sönük geçen bilimsel aktiviteler benim açımdan kaybedilmiş bir zamandır. Halbuki eskiden daha az ve nitelikli özlenen bilimsel toplantılar daha yararlı oluyordu. 1990 yılında kurulan Türk Endodonti Derneği’nin her yıl gerçekleştirdiği bilimsel aktiviteleri vardır. Bir yıl yurt içinde olan bilimsel aktivite düzenlenirken ikinci yıl üyesi olduğumuz Avrupa Endodonti Derneği’nin farklı ülkelerde kongreleri gerçekleştirilmektedir. 2007 Eylül ayında Türk Endodonti Derneği tarafından Avrupa Endodonti Kongresi düzenlendi. Katılım anlamında şu ana kadar yapılan kongrelerin en iyisiydi.


 


Teknolojik gelişmeler diş hastalıkları ve tedavisi başta olmak üzere genel olarak diş hekimliğini nasıl etkiliyor?


 


Teknolojik gelişmeler sonucu bilgisayar internet ağlarının kurulması sonucu eskiden posta veya telefon yolu ile ulaşmak zorunda olduğundan bilgilere anında ulaşma imkânı sağlıyor. Ülkemizde tüm dişhekimliği fakültelerinde internet olduğu için SCI kapsamındaki elektronik dergilere ulaşmak veya makaleleri göndermek çok kolaylaştı. Bilgisayar teknolojisindeki devrim artık hastaların dosyalarının arşivlendirilmesini kolaylaştırdı. Dolayısıyla ülkemizde hiçbir dişhekimliği fakültesinin şu ana kadar gerçekleştirmediği dosyaların arşivlenmesi önümüzdeki yıllarda mutlaka gerçekleştirilmelidir. Bilgisayar yaşamın ileriki dönemlerde bu teknoloji ile ilgilenmeyen kişilerin hayatlarını olumsuz etkileceğini düşünüyorum. Bu teknolojinin faydalı yönleri olması yanında gelişmekte olan ve teknoloji üretmede zayıf olan ülkemizde bireylerin kitap okuma (şu an çok düşük seviyede) zevkinden daha da uzaklaşması tehlikesiyle de karşı karşıyayız.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir