Röportaj: “En hızlı büyüyen ekonomilerden biri olmak, yeterli değildir”

Türkiye Cumhuriyeti, ağız sağlığı açısından hala geride. İstanbul’da düzenlenecek FDI 2013 Diş Hekimliği Kongresi öncesinde Dental Tribune Online, Türkiye’nin en güncel ağız sağlığı araştırmasını yapan ve Türk halkının ağız sağlığı durumu ve bu durumu uzun vadede geliştirmek için gerekli olan şeyleri yayınlayan Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Saadet Gökalp ve Prof. Dr. Güçiz Doğan ile konuşma fırsatı yakaladı.
Röportaj: “En hızlı büyüyen ekonomilerden biri olmak, yeterli değildir” Röportaj: “En hızlı büyüyen ekonomilerden biri olmak, yeterli değildir”
Röportaj: “En hızlı büyüyen ekonomilerden biri olmak, yeterli değildir”

Dental Tribune Online: 2004 ve 2005 yılları arasında yapılan en son ki araştırmaya göre Türk halkının çoğu, ağız sağlığı konusunda vasat bir durumda. Edinilen rapordan en önemli bulgular nelerdir?
Prof. Dr. Saadet Gökalp ve Prof. Dr. Güçiz Doğan: Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kriterleri kullanılan araştırmada, bireysel ağız sağlığı bakımı yetersiz; ancak tüm yaş gruplarında tedavi ihtiyacı ise yüksek bulundu. Çok az insan diş hekimini düzenli olarak ziyaret ediyor ve sadece problemle karşılaştıkları zaman tedavi arıyor.

TÜİK’e göre, 0 – 6 yaş arası çocuklar, 7 – 14 yaş arasındaki çocuklara oranla daha az ağız sağlığı problemi yaşıyor. Erken yaşlarda ağız hastalıkları ile ilgili neden daha hızlı bir ilerleme var?
Bizim metodumuz Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) farklı. Onların verileri Mayıs ayında toplanmış ve çocukların ağız sağlığı problemleri ile ilgili son altı ayda anneleri veya bakıcıları ile görüşmeler yapılmış; ancak herhangi bir ağız incelemesi yok. Bu nedenle öznelerin ağız sağlığı durumları değerlendirilmedi.

Reklam

Ek olarak, 0 – 6 ile 7 – 14 yaş arası çocuklar karşılaştırıldığında, durum yeterince bilgi verici değil. Aslında WHO; 5, 12 ve 15 yaşlarındaki çocukların dental sağlık durumunun takibi ve belirlenmesini önerir. Bu sebepten biz, çalışmamızda bu yaş gruplarını araştırdık.

Siz ne buldunuz?
Rapor, 5 yaş çocukları arasında dental çürüğün %68,8 oranla yaygın olduğunu gösteriyor. 12 yaşta çürük, eksik ve dolgulu diş ise (DMFT) 1,9’u gösteriyor. Bu, WHO’nun 3 olan 2000 hedefinden daha düşük; ancak önemli çürük görünümü 4,33, çürük yayılımı 61,1 yüksekliğinde görülüyor. Ortalama DMFT skoru 5, 12 ve 15 yaşlarındaki çocukların çoğunda D bileşeni yüzünden F bileşeni çok düşük. 35 – 44 (11,2) ve 65 – 74 (25,8) yaş gruplarındaki ortalama skor ise M bileşeni yüzünden.

Türk hükümeti, 5-15 yaş arasının diş bakımını daha iyi bir şekilde geliştirmek için 2008 yılında ulusal sağlık sigortası sistemini tanıttı. Peki, o zamandan beri ağız sağlığı durumu gelişti mi?
Ne yazık ki halen bu konuyla ilgili mevcut bir veri yok; fakat en son rapor yazan araştırma grubu tarafından ulusal bir sağlık araştırmasının yeniden 2014 yılında yapılması planlanıyor. Bu araştırmanın bulguları bir defa yayınlandı. Bence karşılaştırmalar çizilebilecek olmalı.

Türkiye’deki yaşlılar arasında dişsizliğin son derece yüksek olduğu da gösteriliyor. Bu yaş grubunda aşırı diş eksikliğinin nedenleri nelerdir?
65 ile 74 yaşları arasındaki grupta dişsizlik yaygınlığı hakikatten çok yüksek (%48,8). Türkiye’de kırsal ve kentsel alanlarda diş hekimliği sağlık hizmetlerine yetersiz ulaşım, bunun bir nedeni olabilir. Ayrıca, yaş ilerledikçe diş kaybının olacağına dair yaygın bir inanış var. Bu nedenle diş çekimleri, daha ucuz ve pratik olması dolayısıyla bu yaşlarda çok yaygın.
Bu yaşta diş yapısının korunmasındaki diğer önemli faktörler (21 diş ve daha fazlası için) ikamet yeri, sağlık sigortası ve diş hekimi ziyaretleri. Örneğin, bizim çalışmamız sağlık sigortası olmayan yaşlı insanların daha fazla dişsizlik tehlikesi altında olduğunu ortaya çıkardı (%53,2).

Ağız hastalıklarında neden kadınlar erkeklere göre daha fazla acı çekiyormuş gibi görülüyor?
Bu konunun Türkiye’deki kadınların statüleriyle ilişkileri olduğuna inanıyorum. Ülkemizde cinsiyet ayrımı, sağlık da dâhil olmak kaydıyla her alanda hâla mevcut.

2011 yılında diş hekimi-hasta oranı bir hekime 3,500 hastaydı. Bu, Avrupa ortalamasının altında. Türkiye’nin 73,6 milyon nüfusuna hizmet edebilmek için daha fazla diş hekimine ihtiyacı var mı?
Bence yakın gelecek için ülkeye iş gücü potansiyelini eşit dağıtmak daha önemli ve ağız hastalıkları semptomları ile başvurmadan önce muayeneye gitmeleri için insanlar daha iyi yetiştirilmeli. Bunun yanı sıra diş hekimleri, lisans eğitimlerinde önleyici tedavi hizmetlerine yönelik daha iyi eğitilmeli. Kalite ve etik olma, nicelikten daha önemli bir konumda olmalı.

Türkiye’de her iki diş hekiminden biri, beş büyük şehirden birinde çalışıyor. Bu alan, ülkenin toplam ölçümünün 40 binde birine eşit. Ağız sağlığı bakım hizmetlerine ulaşım, ülkenin diğer kısımlarında nasıl?
Birçok köyde muayenehane yok. Bu nedenle köyde yaşayan çoğu insan, birinci basamak sağlık ünitelerinden ziyade klinik gibi hizmet veren devlet hastanelerinde tedavi görmek için ilçe merkezine gitmek zorunda kalıyor. İlçe merkezlerinde birkaç tane özel klinik bulunuyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Raporu’na göre Türkiye, GSYİH’in sadece yüzde 6’sını sağlık hizmetlerine harcıyor. İyi bir ağız sağlığının faydaları ile ilgili bilgi eksikliğinin diğer faktörler ile karşılaştırıldığında oynadığı rol nedir?
Aslında, ağız sağlığı harcamaları ve paranın çoğunun önleyici hizmetlerden ziyade tedaviye ayrılması çok düşük. Sağlıklı ağız bakım davranışlarının iyi yönlerinin halk tarafından bilinmesi faydalı olur. Herkes, bakımsız bir ağız sağlığının risklerini genel vücut sağlığı açısından bilir; ancak çoğu insan dişlerini düzenli ve doğru olarak fırçalamaz.

Yaklaşık yüzde 10’luk bir büyüme oranı ile Türkiye şu anda Avrupa ve dünya genelinde ekonomisi en hızlı gelişen ülkelerden biri. Sizce Türklerin ağız sağlığı tablosunda herhangi bir gelişim olacak mı? Gelecekte ağız bakımı farkındalığını ve harcamayı arttırmak için nelere ihtiyaç var?
En hızlı büyüyen ekonomilerden biri olmak, yeterli değildir. Ağız sağlığını geliştirmek, genel sağlığı eşitlemek ve kullanılabilir kaynakların adil bir şekilde dağılımı daha önemli. Eğer bu sağlanamazsa, sadece çok az insan ekonomik gelişmenin etkilerinden uzun vadede fayda sağlayacak.

Yaşa-Öğren-Gül (Live-Learn-Laugh) programı altında Türk Dişhekimliği Birliği ve iş ortakları, FDI ile birlikte son yıllarda Türkler arasında ağız sağlığı farkındalığının arttırılması için birçok program oluşturdu. Bu tedbirlerin etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz ve Türkiye’ye bu gibi programlardan daha fazla gerekli mi?
Özellikle ülkenin kırsal bölgelerinde yapılırsa program, büyük oranda etkili olabilir. Ancak bence sorumlu kişiler tarafından rutin halk hizmetleriyle ağız muayenelerinin gerçekleştirilmesi çok daha etkili olur.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir