Hastanın rızasının her zaman yazılı olması gerekmemektedir. Rıza kural olarak sözlü olarak açıklanabilir. Ancak mevzuatımızda rızanın yazılı olmasının gerektiği birtakım hâller vardır. Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesine göre büyük ameliyatlarda rıza yazılı olmak gerekir. Medeni Kanun’un 23/3. maddesi gereğince, “Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik maddelerin alınması, aşılanması ve nakli mümkündür”.
Keza Organ ve Doku Nakli Kanunu’nda, Nüfus Planlaması Kanunu’nda yazılı rıza şartını arayan hükümler bulunmaktadır. Ancak böyle açık bir şartın aranmadığı hâllerde sözlü rıza yeterlidir. Nitekim Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 28. maddesinde aynı hususa işaret edilmiştir:
“Mevzuatın öngördüğü istisnalar dışında, rıza herhangi bir şekle bağlı değildir”. Bununla beraber, muhtemel bir uyuşmazlık durumunda, ispat sorunlarıyla karşılaşmamak bakımından rızanın yazılı alınmasında yarar vardır, zira rızanın varlığını ispat etmekle hekim yükümlüdür.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, mevzuatta rızanın şekli bakımından öngörülmüş bulunan kurallara aykırılık, tıbbi müdahalenin suç olmasını sonuçlamayacaktır. Tıbbi müdahale bakımından rızanın varlığı yeterli olup, bunun için mutlaka şekil şartının yerine getirilmesi gerekmemektedir.
Mahkeme kararına konu bir olayda hasta ameliyat için hazırlandığı ve ağrı dindirici verildiği sırada, önceden hazırlanmış bir form kendisine uzatılmış ve hasta yanında gözlüğü olmaksızın imzalamıştır. Mahkeme böyle bir rızanın geçersiz olduğuna karar vermiştir. Hastaya düşünmesi için zaman bırakılmalıdır. Tam da tıbbi müdahale öncesinde rıza talep edilmesi, iradenin bir nevi baskı altında tutulması olarak anlaşılabilir.
Prof. Dr. Hakan HAKERİ
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı Başkanı