Çikolatakolikler için yeni mazeret

Çikolatakolik misiniz, yoksa doyurucu bir öğünden sonra bile kendinizi aç mı hissediyorsunuz? Yoksa kocaman bir Belçika çikolatasından sadece iki kare yiyip kalanını buzdolabında haftalarca küflenmeye bırakanlardan mısınız? Ya da benim gibi bütün kalıbı bir çırpıda yiyip bitirenlerden misiniz? Bu tür insanlar kendilerini ‘ağzının tadını biliyor’ olarak tabir ederler. Bu, şimdiye kadar bilimsel olarak anlamsız bir tabir olarak kabul edilmekteydi.
Çikolatakolikler için yeni mazeret Çikolatakolikler için yeni mazeret
Çikolatakolikler için yeni mazeret

Çikolatakolik misiniz, yoksa doyurucu bir öğünden sonra bile kendinizi aç mı hissediyorsunuz? Yoksa kocaman bir Belçika çikolatasından sadece iki kare yiyip kalanını buzdolabında haftalarca küflenmeye bırakanlardan mısınız? Ya da benim gibi bütün kalıbı bir çırpıda yiyip bitirenlerden misiniz?


 


Bu tür insanlar kendilerini ‘ağzının tadını biliyor’ olarak tabir ederler. Bu, şimdiye kadar bilimsel olarak anlamsız bir tabir olarak kabul edilmekteydi. Ancak, yeni bulgular tatlı yiyeceklere aşırı düşkünlüğün ve iştahın kontrol edilmemesinin genetik özelliklere dayandığı yönündedir. Japon bir grup tarafından gerçekleştirilen ve geçtiğimiz haftalarda yayınlana bir çalışma, leptin hormonunun dildeki ‘tatlı’ reseptörlerini etkileyerek tatlı yiyeceklerin tercihi konusundaki davranışları değiştirdiğini göstermiştir.


 


Leptin nedir?


 


Leptin, vücut ağrılarını dengeleyen fizyolojik sistemde görev alan bir protein hormonudur. Leptin, adipositler (yağ hücreleri) tarafından üretilir. Bir takım metabolik yol ve hipotalamusta etki eder. Bunlar, gıda alımını ve tokluk hissini düzenlemek ve enerji tüketimini arttırmak için otonom sinir sisteminin yanı sıra yağ ve iskelet kası hücreleri üzerinde de etki gösterirler. Sağlıklı bir vücut ağrılardan korunmak için enerji alımı ve tüketimi arasında denge olması gerekmektedir.


 


Leptin düzeyleri ve obezite


 


Kalıtımsal faktörlerin insanlar arasındaki kilo farkı üzerindeki etkisi %70 civarındadır. Amerika nüfusunun yarısından çoğu aşırı kiloludur. Obezite sorunu ile karşı karşıya olan insanların (ve hayvanların) bir kısmında, problem ya leptin seviyesinin düşük olmasına ya da leptin reseptörlerindeki mutasyona bağlıdır. Aşırı kilolu olan pek çok kişide leptin ve reseptörü için herhangi bir genetik mutasyon söz konusu değildir. Ancak, bu kişilerde leptinin normal kontrol etkilerine karşı yanıtta fonksiyonel yetersizlik ya da duyarsızlık söz konusu olup fazla miktarda leptin salgılanmaktadır.


 


“Ağzının tadını bilmek” konusunda bilimsel açıklama


 


Bilim adamları, leptin reseptörlerinde defekt söz konusu olan obez diabetik farelerin dillerindeki tatlı reseptörlerinin nöral yanıtlarının daha fazla olduğunu ve tatlı yiyecekleri tercih ettiklerini saptamışlardır.


 


Buna karşılık, zayıf fareler üzerinde yapılan deneylerde leptin enjekte edilerek ekşi, tuzlu ve acı yiyeceklere karşı olan yanıt etkilenmeksizin periferal tat sinirlerinin tatlı maddelere (sükroz, sakkarin) yanıtı baskılanmıştır. Enjekte edilen leptine yanıt vermeyen obez farelerde benzer tepki saptanmamıştır.


 


Bunun hemen ardından yapılan çalışmalarda, leptin ile tedavi edilen zayıf farelerin tatlı yiyecekleri daha az tercih ettikleri belirlenmiştir. Araştırmacılar, tat alma organımızın leptin için periferal bir hedef olduğu ve leptinin yiyecek alımının düzenlenmesinde tatlı algısını düzenleyici (supresör) olarak görev yaptığı sonucuna varmışlardır. Leptin supresör sistemindeki spesifik genetik defektler periferal nörül yanıtları ve tatlı yiyeceklere karşı davranışsal tercihi arttırmaktadır. Bu yeni bilgiler ışığında; leptinin sadece yiyecek alımında beyin üzerinde merkezi olarak görev yapmadığı, bunun yanı sıra tat reseptörlerinin tatlı yiyecek tercihini düzenlemesi üzerinde de etkili olduğunu göstermiştir: Dolayısıyla da ‘ağzının tadını bilmek’ olarak tabir edilmektedir.


 


İnsanlar üzerinde yapılan benzer çalışmalarda, yüksek düzeydeki leptinin yüksek yağ ve yüksek karbonhidratlı yiyecekler ve çikolata tüketme isteğinin azalması ile ilişkili olduğu ortaya konmuştur. Normalde leptinin etkilerine nispeten daha dirençli olan obez bireylerde bile hormanun doğal olarak yüksek konsantrasyonlarda salgılanması ile aşırı yeme isteğinin inhibisyonu ve daha az yiyecek tüketiminin ilişkili olduğu görülmüştür. İlginç olarak zayıf bireylerde; eneji içeriği açısından eşit değerde olan yağa ağırlıklı bir öğün ile karşılaştırıldığında, karbon hidrattan oluşan bir öğün daha yüksek leptin düzeyine sebep olmaktadır. Ne yazık ki, obez kadınlarda, karbonhidratların leptin üretimi üzerindeki etkisi ve tokluk hissi daha azdır.


 


Zayıf ve obez bireylerde rekonbinant leptin kullanılarak gerçekleştirilen çalışmalarda, her iki grupta da belirgin kilo kaybı ile umut vadeden kilo kaybı ile umut vadeden sonuçlar elde dilmiştir. Buradaki önemli bir nokta ise, kilo kaybının %95’inin yağ olmasıdır.


 


Yiyecek alımını düzenleyen metabolik yollar ve nörotransmitlerle ile psikolojik faktörler arasındaki karşılıklı etkileşim oldukça karmaşık olup açıklığa kavuşturulması konusunda çok yakın zamanda çalışılmaya başlanmıştır. Leptine karşı yanıttaki çeşitlilik, bazı insanların tatlı yiyecek ve içeceklere olan isteklerini kontrol etmekte zorlanmasını ve çürük kontrollerine yönelik diyet önerilerine uyması gerekliliğini açıklayabilir.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir