Dişhekimliği Bilimi

Diş Hekimliği Tarihi, Bilim Tarihi’nin bir dalı olduğundan onun dünyada ve Türkiye’de gelişimini incelemeden önce bilmine ve Bilim Tarihi’ne kısaca değinmek yerinde olacaktır. Bilim Tarihi, bilimsel bilginin gelişim sürecini inceleyen bir araştırma etkinliğidir. Tarihi bilgilerden yararlanarak bilimsel kuramların çeşitli dönemlerde doğuşu ve yayılışını, bilginlerin düşünce biçimlerini ve toplumsal kurumların gelişim sürecine etkilerini, felsefe, din ve sanat gibi diğer düşünsel etkinliklerle karşılıklı ilişkilerini, teknik bilginin oluşumundaki yerini, bireylerin günlük yaşamdaki değerini ve önemini sorgulayarak bilimsel etkinliği bütün yönleriyle tanımaya ve tanıtmaya çalışır.
Dişhekimliği Bilimi Dişhekimliği Bilimi
Dişhekimliği Bilimi

Diş Hekimliği Tarihi, Bilim Tarihi’nin bir dalı olduğundan onun dünyada ve Türkiye’de gelişimini incelemeden önce bilmine ve Bilim Tarihi’ne kısaca değinmek yerinde olacaktır. Bilim Tarihi, bilimsel bilginin gelişim sürecini inceleyen bir araştırma etkinliğidir. Tarihi bilgilerden yararlanarak bilimsel kuramların çeşitli dönemlerde doğuşu ve yayılışını, bilginlerin düşünce biçimlerini ve toplumsal kurumların gelişim sürecine etkilerini, felsefe, din ve sanat gibi diğer düşünsel etkinliklerle karşılıklı ilişkilerini, teknik bilginin oluşumundaki yerini, bireylerin günlük yaşamdaki değerini ve önemini sorgulayarak bilimsel etkinliği bütün yönleriyle tanımaya ve tanıtmaya çalışır. Bu nedenle genel bilim tarihi matematik, astronomi ve fizik gibi belli bir bilimin gelişimini aydınlatmak yerine bütün bilimlerin gelişim sürecini aydınlatmayı amaçlar. Bunu yaparken tek tek bilimlerin tarihinden yararlanma yoluna gider.

Bilim Tarihi’ni tanımladıktan sonra şimdi de bilimin ne olduğunu açıklayalım: “Bilim nedir?” sorusuna çeşitli felsefe okullarınca farklı tanımlar getirilmiş ve bu tanımlar arasında bir anlaşma sağlanamamıştır. Bilim tanımlarının başlıcaları arasında genel nitelikteki “bilim örgün bir bilgiler bütünüdür” veya “bilim gerçeği arama etkinliğidir” gibi olanlarının yanında Albert Einstein’ in “bilim, her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile mantıksal olarak düzenli düşünce arasında uygunluk sağlama çabasıdır” ve Bertrand Russel’ in “bilim, gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla önce dünyaya ilişkin olguları, birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır” biçimindeki tanımları da sayabiliriz:

Bilimin tanımı ve konusunda çeşitli görüşler ortaya konulmuş olmakla birlikte bilimi niteleyen özelliklerde vardır. Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

Bilim olgusaldır.
Bilim mantıksaldır.
Bilim eleştiricidir. En başta kendini eleştirir.
Bilim genelleyicidir. Başka deyimle geneli arayandır. Tek olgular yerine olgu türleri ile uğraşır.
Bilim seçicidir. Evrendeki sonsuz sayıdaki olgular içinden belirlediği bazılarını seçerek inceler.
Bilim objektiftir. Bir kişi veya grubun tekelinde değildir. Vardığı sonuçları kamunun soruşturması ve eleştirisine açık biçimde ortaya koyar.
Bilimin tanımı çok kapsamlı bir biçimde yapıldığında teknik veya daha iyi bir anlatımla teknoloji de bu kapsamın içine girer. Bununla birlikte, bilim ile teknoloji arsında ortak yönler olduğu gibi farklılıklar da vardır. Bu farklılıklar oldukça fazladır. Bu nedenle ayrı bir teknoloji tanımı yapılması zorunludur: Teknoloji, “insanın çevresini değiştirmek için sahip olduğu ve kullandığı yöntemlerin tekniklerin tümüdür.” Başka deyişle, “teknoloji insanın üretim çabasında bulunurken başvurduğu üretim yöntemlerinin ve tekniklerin bütünüdür.” Bu tanımları daha özgülleştirerek teknolojiyi “doğada çoğunlukla ham biçimde bulunan doğal kaynakların insan gereksinimlerini karşılayabilecek biçime getirilebilmesi için girişilen dönüştürme işlemlerinin bütünü” olarak da tanımlayabiliriz.

Bu tanımlara göre, en ilkelinden en karmaşığına kadar teknolojik düzey ne olursa olsun temel ilkeler aynıdır. Çünkü bunların tümünün temelinde gereksinmelerin karşılanması için bir yol bulma, insanın gücünü arttırma ve doğayı denetim altına alma istemleri vardır.

Bilim ile teknoloji karşılıklı sıkı bir ilişki içindedir. Teknolojinin ilerlemesi bilime bağlı olduğu gibi, bilimin ilerlemesi de teknolojinin gelişmesine bağlıdır. Bilim ile teknoloji arasındaki bu karşılıklı bağımlılık yüz yılımızda çok büyük boyutlara ulaşmıştır.

Bir başka yönden bakıldığında teknoloji, insanın üretim çabasında bulunurken kullandığı üretim yöntemleri ve tekniklerinin bütünüdür. Teknoloji uygulanmasının sonucu üretimdir. Üretim kişisel gereksinimlerin karşılanması için yapılabileceği gibi başka insanların gereksinimlerini karşılamak amacıyla da yapılabilir. Kullanılan teknolojinin düzeyi çok farklı olabilir. Meselâ, taştan yapılmış bir el baltası da teknolojinin bir ürünüdür. Kullanılan teknolojinin düzeyi ne olursa olsun ihtiyaç fazlası üretim yapılması veya başka bir deyimle pazar için üretim yapılması olayı sanayi (endüstri) olarak adlandırılır. Sanayi, ekonomi bilimi açısından, “ham madde veya ara maddelerden teknoloji uygulamasıyla uygun malların üretilmesine ilişkin faaliyetlerin toplam”ı olarak tanımlanır.


Teknoloji günümüzdeki düzeyine ulaşıncaya kadar önemli aşamalar geçirmiştir:
Basit aletlerin yapımı: Bunların insanın gücünü değerlendirme ve arttırmada kullanılması.
Doğal kuvvetlerden yararlanma: Önceleri su ve ardından rüzgar enerjisinden yaralanılarak doğal kuvvetlerin güç kaynağı olarak kullanılması.
Buhar enerjisinden yaralanma
Elektriğin bulunuşu.
20. yüzyıl teknolojisi.

Teknoloji Tarihi yukarda belirtilen biçimde kullanılan enerji kaynaklarına göre bölümlendirileceği gibi, teknolojide kullanılan temel malzeme türüne göre de bölümlendirilebilir. Buna göre;

Taş Kullanımı: Taştan yapılan alet ve silahlar. Sayesinde ahşap malzeme kullanılmaya başlamıştır.
Metal Kullanımı: Önce bakır, ardından bronz ve en son olarak demirin bulunuşu ve bunların alet ve silah yapımında kullanılması.
Ahşap Kullanımı: Çeşitli makinelerin (yel değirmenleri, su değirmenleri v.b.) yapımında başlıca malzeme olarak ahşap malzeme kullanılması. Bu dönem, demirin bol ve ucuz olarak üretilmeye başlandığı 18. yüzyıl sonuna kadar sürmüştür.
Demir ve Çelik Kullanımı: Demir ve çeliğin büyük yaygınlık kazandığı 19. yüzyıl “demir ve çelik yüzyılı” olarak adlandırılmaktadır.
Plastik Kullanımı: Demir-çeliğin yanında plastiklerin yaygın olarak kullanılması, 20. yüzyılın ikinci yarısını kapsar.

Bilim adamları ve mühendisler bilimsel bilginin en son ürünlerini bilmek isterler. Daha önceki ürünlere ise modası geçmiş gözüyle bakarlar ve onları önemsemezler. Bilim tarihçisi ise sadece en yeni ürünlerle değil, bunlara yol gösteren ve bunları olanaklı kılan gelişimlerle de ilgilenir. En son ürünler, bir ağacın yeni olgunlaşmış meyveleri gibidir; meyveler acil gereksinimlerimizi karşılar, ancak ağaç olmaksızın bu meyve varlığa gelemez. Bilim tarihçileri, bilgi ağacını, bütün kökleri ve dallarıyla birlikte bilmek isterler, bugünün meyvelerini taktir eder, ama geçmişin ve geleceğin meyvelerini de ihmal etmezler.

Bilim Tarihi’ni öğrenmek için pek çok nedenin bulunduğu açıktır. Çünkü bir bilim adamı yaptığı işi açıklığa kavuşturmak ve bundan aldığı hazzı arttırmak için kendi alanını iyi bilmesi dışında:

Bir filozof gibi olmalıdır. Çünkü bilimle felsefe arasındaki bağlantıları kurar ve sonraki değişikliklerin hesabını vermeyi amaçlar.
Bir psikolog gibi olmalıdır. Çünkü insan aklının özellikleri ve imkânlarını araştırır.
Bir sosyolog gibi olmalıdır. Çünkü bilim adamları ile onların ait oldukları sosyal gruplar arasındaki bir çok bağlantıyı daha iyi anlayabilir.

Bilim Tarihi, bilim adamının yaratıcı olması için ne gibi niteliklere sahip olması gerektiğini de inceler. Bu son derece önemli bir husustur. Çünkü bilimsel bilgileri öğrenmiş olmanın tek başına fazla bir anlamı yoktur. Bir bilim adamının, eleştiri gücüne sahip olması gerekir. Bilim Tarihi, çağdaş bilgilerle donatılmış olanların bile, bilimde ulaşılan sonuçların kesin ve değişmez gerçekler oldukları yanılgısına sık sık düştüklerini göstermektedir. Çağmızın önemli bilim felsefecilerinden Popper’in “Kendi tarihini bilmeyen bir topluma, kendisini ileri götüreceği söylenen her yeni adını ne kadar yabancı kalacaksa, bilimin ne olduğunu, nasil evrediğini bilmeden onun ürünlerini kullanan insanlığa da bilim adına yapılacak her şey uzak kaldırılır” sözleri bize ışık tutar. Öte yandan bilim adamları arasındaki çatışmalar çoğunlukla, eski kuramları savunan bilim adamları ile yeni kuramları savunan bilim adamları arsında geçmektedir. Toplumun fanatik kesimleriyle de çatışmalara rastlanmaktadır: Ancak bunların arkasında eski kuramları savunan bilim adamlarının desteğinin olduğunu kabul etmek gerekir.

Bilim araştırma etkinliği olarak Bilim Tarihi, bilimin günlük yaşamı büyük ölçüde etkilediği 19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmıştır. Ünlü Amerikalı bilim tarihçisi George Sarton ( – )un History of Science adlı anıtsal yapıtıyla amacı ve içeriği belirlenmiş ve sonraki araştırmalar bu doğrultuda gerçekleştirilmiştir. Sarton’un Türk Bilim Tarihçiliğindeki yeri de çok önemlidir. Çünkü Türkiye’de akademik alamdaki Bilim Tarihi araştırmalarının kurucusu olan Ord.Prof.Dr.Aydın Sayılı ( – )yı yetiştirmiş ve onu bilim tarihi araştırmalarına yönelterek çağdaş Türk Bilim Tarihçileri için bir hedefin oluşmasını sağlamıştır.

Yukarıda yaptığımız tüm açıklamalar nedeniyle Diş Hekimliği Tarihi’ni Genel Tıp Tarihi’nin bir alt bölümü olarak değil; Bilim Tarihi’nin bir dalı olarak düşünmek gerekir. Çünkü geçen yüzyılda diş hekimliği biyoloji, temel tıp bilimleri, teknoloji ve kimya sanayiinde oluşan bilgi birikiminden tıbbın birçok alandan daha çok yararlanmış giderek, tıptan bağımsız bir meslek ve bir bilim alanı olmuştur. A.B.D.’de Washington D.C.’deki National Museum of American History (Smithsonian Institution) de diş hekimliğine tıbbın tüm alanlarına eşit büyüklükte yer ayrılması bu gerçeğin bir kanıtıdır.

Öte yandan Diş Hekimliği Tarihi yalnız bu alanın pratiğiyle ilgili bir “Teknoloji Tarihi” olarak da düşünülemez. Çünkü Diş Hekimliği Tarihi sadece mesleğin pratikteki gelişimini incelemez. Aksine o tüm ağız ve diş hastalıklarının ve bunlara tedavi yaklaşımlarının tarih boyunca seyrini de araştırmak zorundadır. Bu açıdan bakıldığında karşımıza çok geniş bir bilim alanı çıkmaktadır. Bilindiği gibi dişler ve kafatası insan vücudunun en dayanıklı yapılarıdır. Ayrıca filogenetik evolüsyon dişlerde, ve çenelerdeki boyut redüksiyonu ile kanıtlanabilmekte eskiçağ toplumlarının hijyen, beslenme, alışkanlıkları vb. da, diş ve çenelerin araştırmasıyla anlaşılabilmektedir.

 

Prof. Dr. İlter UZEL

Çukurova Üniversitesi, Dişhekimliği Fakültesi


Kaynak: Üniversite ve Toplum Dergisi, Cilt:5, Sayı:1

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir