hiçbir zaman kaybettirmez!"
Sayın Prof. Dr. Seçkin Dindar, kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1954 Uzunköprü, Çöpköy doğumluyum. 1971 yılında kazandığım İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni 1976 yılında bitirdim ve aynı fakültede asistan oldum. 1977 yılında doktora yapmak için İngiltere’ye gittim ve 1979 yılında bitirme tezimi verdim. Kısa bir süre sonra da, şu anda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çocuk kardiyoloji profesörü olarak görev yapan, çok değerli eşim Aygün Dindar ile evlendim. 1981 yılında yardımcı doçent, 1985’de doçent, 1989 yılında ise profesör oldum. Halen İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde görev yapmaya devam ediyorum. İki kız çocuğumuz var.
Balat ve Anemas Cafe’nin hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Önce, aldığımız yerleri restore etmeye, onları eski güzelliklerine kavuşturmaya başladım. Bir gün eşime, “Burada küçük bir kafe açalım,” dedim. Önce bana çok kızdı, ama bir ay sonra da kafemiz oldu! Balat Kafe’de çeşitli sanatsal etkinlikler düzenlemeye başladık. Fotoğraf, resim sergileri organize ettik. Bir sanat merkezi gibi çalışmalarımızı sürdürdük. Eşin, dostun tavsiyesiyle başka tarihi yerlerde aldık ve onları da restore etmeye başladık. Daha sonra, restore ettiğimiz bu yerleri değerlendirmek amacıyla erasmus öğrencilerine kiraya vermeye başladık. Sonuç olarak bu, keyifli bir iş olmaya başladı. Bu süreç, aynı zamanda Balat Cafe’den şimdiki Anemas Cafe’ye uzanan bir gelişimi sağladı…
Üniversitede beşe kadar akademik bir yaşamım var. Sonrasında da Anemas Cafe ve yurda gelip, öğrencilerle ve konuklarla vakit geçirmek çok keyifli oluyor. Bu arada öğrencilerin tamamı yabancı ve şu ana kadar içlerinde hiç diş hekimliği öğrencisi olmadı!
Balat ile beraber hayatınızda neler değişti? Burası size neler kattı?
Anemas Kafe dışında farklı çalışmalarınız var mı?
Buna özel hayatın devamı şeklinde, hayatımın “B planı” diyebiliriz. Diş hekimliğinden emekli olduğum zaman ağırlık verebileceğim bir konu. İşin içinde tarih, sanat, kültür, öğrenci ve müzik, kısacası insana dair her şey var. Yaptığınız iş, sizin toplumdaki sosyal varlığınızı belirler. Oturup bir köşede ölümü bekleyebilir veya ölümsüz gibi yaşayıp öğrencilere bütün birikimlerinizi ve tecrübelerinizi aktarabilirsiniz. Öğretim üyelerinin en önemli fonksiyonlarından biri de bulundukları toplumla birikimlerini paylaşmaktır. Buraya gelerek birçok sosyal konuda farkındalık yarattığımı düşünüyorum. Kafede çalışan arkadaşlarımla beraber üretiyor ve hizmet ediyoruz. Hayatın her zaman dinamik olduğunu düşünüyorum.
10 yıl öncesi ile şimdiki zaman arasında çok ciddi bir değişim var. Birey olarak bütün birikim ve kazanımlarımızın paylaşılması taraftarıyım. Para her zaman kazanılır ve kaybedilir. Ama insana yatırım hiçbir zaman kaybettirmez. Mesela gittiğim bir yerde bir öğrencimle karşılaştığımda, öncesinde onunla kurduğum iletişime bağlı olarak, bana yakınlık göstermesi, oturup sohbet ederek bir şeyler paylaşması bende çok hoş duygular uyandırıyor. Meslektaşlarınıza buradan seslenmek isterseniz neler söylemek istersiniz?
“Diş hekimlerine nasıl bir öneride bulunursunuz” diye sorulduğunda, çok zor cevap verilir. Artık diş hekimi olmuş, kendini muayenehane pratiğine kaptırmış, gece yarılarına kadar diş kesen, gece eve gittiği zaman gözünden mine, dentin temizleyen diş hekimine ne öneride bulunayım ben? Adamın hayatı kaymış zaten! Cevap şu: Gelsinler benim kafeme… Belki o etkinliklere katılırlar, fotoğraf çekerler, farklı birileriyle tanışırlar, paylaşırlar, konuşurlar ve belki de hayatlarının birdenbire değiştiğini görürler. Mesela ben sadece bir ziyaretle değiştim. Eşimle buraya fotoğraf çekmeye gelmeseydim bütün bunlar olmayacaktı.
Yani bir taraftan mesleğinizi yapacak, diğer taraftan da herhangi bir alanda sana coşku, heyecan veren işleri yapacaksın. Hayattaki kazanç sadece maddi değildir. İnsanın neyi kazanıp, neyi kazanmayacağı göreceli bir konudur. Ayrıca öğrencilerime şu tavsiyede bulunuyorum: Bir araya gelip, biriniz tedavi ağırlıklı, biriniz protez, biriniz cerrahi ağırlıklı çalışın. 3-4 kişi bir araya gelerek tek bir poliklinik açın, masraflar daha az olur. Artık tek başına muayene açıp, orayı ayakta tutmak çok zor. Örgütlü bir çalışmaya girilirse insanlar kendilerine daha çok zaman ayırabilir. Bu benim hobim dediğiniz bir uğraşınız var mı peki?
Diş hekimliği sektörü ile ilgili görüşlerinizi de öğrenebilir miyiz?
Yani; kişisel gelirin çok olduğu yerde diş sağlığının geliştiği görülüyor. Demek ki Türk toplumu da zenginleşirse varacağı nokta dişi korumaya yönelik olacak. Ama burada sosyo-ekonomik durum çok önemli. Bunu düzeltmek kolay değil. Örneğin şu anda 3 milyon Suriyeli ülkemize geldi, bir ekonomik krize girdik. Bu konu doğrudan doğruya diş sağlığını da etkiler. Diş fırçası kullanan insan sayısı, diş hekimine gidilme sayısı azalır. Bu da daha çok diş kaybı ve daha çok protez demektir. Geleceğin ne olacağını bilemem ama şu anda sektörümüzde bir kriz olduğu gerçek.
Ama bunun yanında hükümetin diş hekimliğini yükseltmek adına birçok çalışma yaptığını da görüyoruz. Birçok ağız diş sağlığı merkezinin açılmasını, toplu istihdam yaratılmasını, ağız diş sağlığını yaymak için yapılan kamusal hizmet ve projeleri destekliyorum. Çünkü insanların temel ihtiyaçları, acil tedavileri için böyle merkezlerin olması benim sosyal demokrat düşünceme de yatkın. Son olarak neler eklemek istersiniz?
Ben aile yaşantısıyla, üniversite yaşantısıyla, üniversite sonrası hizmetlerimle mutlu bir adamım. Her zaman şunu söylüyorum. Mutluluk benim için üretimdir. Bir şeyler üretiyorsanız, kendinizi meşgul ediyorsanız, eve gittiğinizde ölesiye yorgun hissediyorsanız ve rüyanızda kâbus görmüyorsanız bu en büyük mutluluktur. Hepinize güzel günler diliyor ve sevgilerimi sunuyorum. Bu röportaj, Dişhekimliği Dergisi’nin Ocak 2016 tarihli 122. sayısında yayınlanmıştır. Abone olmak için burayı tıklayabilirsiniz.
Röportaj: Elif Taman&Derya Arslan (VYG)