İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi benim tutkumdu
Editörümüz Prof. Dr. Faruk Haznedaroğlu, şu günlerde yaş haddi dolayısıyla İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesinden emekli olmaya hazırlanan değerli hocası Prof. Dr. Feyzi Batur ile akademik hayatı ve endodonti biliminin gelişimine dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.
FH. Sevgili Hocam akademik yaşamımın başından beri, yani yirmi dört yıldır sizinle birlikte çalışıyorum. Ancak biliyoruz ki; sizin İ.Ü. Dişhekimliği Fakültesi çatısı altında geçirdiğiniz süre, bundan çok daha fazla. Ben ve birçok meslektaşım sizi çok iyi tanıyoruz. Bununla birlikte sizi bir kez de kendi ağzınızdan dinlemek istiyoruz?
Tıbbiyeye ilk girdiğim zamanlar kardiyoloji yapmak istemiştim. Onun da özel nedenleri var. Sonra psikiyatriye merak saldım. Ama bir gün kadın doğum kliniğinde sedyede yatan genç bir hanım 200 lira para bulunamadığı için kanamadan öldü. Bu beni müthiş etkilemişti. Bütün gece uyuyamadım ve uykusuzluğumun önüne geçemedim. O zaman bu konuyu, benden daha büyük olan öğrenci ağabeylerimle tartıştığım zaman Sen bu iş için uygun değilsin, çok yufka yüreklisin, yapamazsın dediler. Hayati bir risk taşımadığını düşündükleri bir branş olarak dişhekimliğini bana tavsiye ettiler. Bunu öneren kişi bana hayatımın en büyük iyiliğini yapmış oldu. Çünkü ben bugün bile, acı çeken insanları görmekten, hele hele yaşam mücadelesi veren ve o mücadeleyi kaybedip rahmete eren insanları görmekten müthiş derecede etkilenirim. Bu çok duygusal bir yapının sonucudur. Mesleğimde kırk üç tamamladım. Hala nasırlaşma olmadı. Dolayısıyla dişhekimliği mesleğini seçmiş olmaktan çok mutluyum.
FH: Bugüne kadar birçok öğrenci yetiştirdiniz. Yaklaşık olarak kaç kişiye doktora danışmanlığı yaptınız?
FH: Hocam, uzun bir süredir endodonti dünyasının içinde bulunuyorsunuz. Eskiden sadece diş hastalıkları ve tedavisi anabilim dalının içinde bir bölüm iken endodonti bugün başlı başına bir anabilim dalı haline geldi. Bu süreci yorumlayabilir misiniz?
Bir süre sonra pedodonti disiplini kendi kadrosunu oluşturup ayrı bir kürsü olarak diş hastalıkları ve tedavisi anabilim dalından ayrıldı. Kürsünün başında bizim eski hocamız olan Prof. Dr. Altan Gülhan yer aldı. Türkiyede pedodonti konseptini çok uzun gayretler sonucunda gerçekleştirdi. Bundan sonra tedavi kürsüsü, oral diagnoz ve radyoloji olarak yeni bir doğum yaptı. Tedavi; peridontoloji, pedodonti, oral diagnoz ve radyoloji gibi bölümlere ayrılarak kürsü pozisyonundan anabilim dalı konumunu getirildi. Dünyada dişhekimliği alanında yaşanan hızlı gelişmelere bağlı olarak büyük bir mutlulukla söylemek isterim ki dişhekimliğinin parlayan yıldızı endodonti ve konservatif diş tedavisi olarak kendini göstermektedir. Dişhekimliğindeki derin dokularla ilgilenen, dişhekimliğinin anahtarı durumunda olan, özellikle serbest çalışan meslektaşlarımızın başarısının temel konsepti olan endodonti kavramı çok büyük bir başarıyla hak ettiği yeri almaktadır. Dişhekimlerinin başarısında ve diş hastalıklarının tedavisinde en önemli kısmı oluşturan endodontal problemlerin çözümünde fevkalade büyük başarı bugün sağlanabilmektedir. İlk tedavi asistanlığı yaptığım sıralarda kanal tedavisi sıklıkla uygulanırdı. Kanal tedavisinin ilk uygulandığı zamanlarda tek kon tekniği ve bunun ile birlikte rezorbe olabilen iyodoform patı kullanılırdı. Hatta o zamanki hocalarımız iyodoform patın taşması durumunda ortaya çıkan periodontitisin birkaç gün sonra geçeceğini söylerlerdi. Hakikaten de hastalar büyük sıkıntılar çekmezlerdi. Ama ne zaman ki Gutta perka ya da tek kon tekniğiyle kullanılan gümüş kon taştı, o zaman sıkıntı olurdu. Hatta bir hatıramı anlatayım. Rahmetli Yılmaz Manisalı Hocamız kanal tedavisi için gelen bir hastayla ilgilenmişti. Ertesi gün hasta ağrıyla geldiğinde bana Hasta periodontitis olmuş. Git kavitesini aç ve konguttayı biraz geri çek dedi. Hiç röntgen filan da görmedi. Bu, Yılmaz Hocanın kliniğe ne kadar hakim olduğunu gösteriyordu. Kaviteyi açtım, ben de hocanın talimatı üzere kanaldaki konguttayı birkaç milim geri çektim ve hastanın şikayetlerinin geçtiğini gördüm. Ama günümüz endodonti biliminin bugün ulaştığı bilimsel verilerle bu vakanın sadece böyle basit bir müdahale ile iyileşebileceğini düşünmek tabii ki tartışılabilir. Ama o günkü durumda konguttayı geri çekmek semptomatik tedavi yönünden başarılı ve hastanın tedavisi için yeterli kabul edilmekteydi.
1981 yılında bir kongre olmuştu ve Atatürkün doğum yıl dönümü nedeniyle toplantılar yapılıyordu. Fakültemizde ilk konuşmayı Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya yapmıştı. Atatürk hakkında konuşmuştu. Hınca hınç dolu olan salon alkıştan inlemeye başladı. Sonra ben kompozitler konusunda bir konuşma yaptım. Konuşmaların sonunda da sorular soruldu. Yaşlı bir meslektaşımız bana, kanal tedavisinin başarısı hakkında ne düşündüğümü sordu. Ben bu meslektaşımın kanal tedavisini uygulamadığını ve buna inanmadığını düşündüm. Ama bu tedavinin yapılması gereken durumlarla da muhtemelen karşılaşıyordu. Buradan bir sonuç çıkarmıştım. 1981 yılında İstanbulda çalışan deneyimli bir dişhekimi hiç kanal tedavisi yapmıyordu. Ancak günümüzde kanal tedavisi çok yaygınlaştı. Üç köklü üst büyük azı yedi numaralı dişlere tek seansta kanal tedavisi çok yaygın olarak yapılıyor. Son yirmi yılda endodonti eğitiminin seviyesi ve endodontik tedavideki başarı oranı çok yükseldi.
FH: Sizin de kurucuları arasında olduğunuz Türk Endodonti Derneği geçtiğimiz 10 yıl içinde büyük aşamalar kaydetti. Derneğin geçirdiği bu aşamalar ve geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?
FH: Bunca yılınızı büyük bir çaba ve özveriyle geçirerek, çok sayıda öğrenci ve asistan yetiştirdiniz. Tabii ki hayat devam ediyor. Burada sizden sonra da genç kardeşlerimiz yetişerek sizin ve bizlerin yerlerimizi alacak ve umarım bir gün sizin gibi emekli olma onurunu yaşayacaklar. Bu mesleğe yeni başlayanlara, öğrencilere ve meslektaşlarınıza neler söylemek istersiniz?
Sohbetin, muhabbetin tadına doyamayarak sayfalar doldu. Sayfalar nedir ki ömürler doluyor. Tanrım, tüm sevdiklerime ve tüm meslektaşlarıma sağlık, güzellik ve mutluluklarla dolu uzun ömürler versin.