Şimdiki öğrenciler çok şanslı ve avantajlı

Dişhekimliği mesleğinin son 50 yılı aşkın sürecine yaşayarak tanıklık eden ve şu anda aktif görevde bulunan en kıdemli öğretim üyesi olan Prof. Dr. Senih Çalıkkocaoğlu ile dişhekimliğini mesleğinin dününü ve bugünü konuştuk. 1931 yılında İstanbul’da doğan Prof. Dr. Senih Çalıkkocaoğlu, liseyi bitirinciye kadar 8 yıl Daruşşafaka’da okuduktan sonra 1953 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ne bağlı Dişhekimliği Yüksek Okulu’ndan mezun oldu.

Dişhekimliği mesleğinin son 50 yılı aşkın sürecine yaşayarak tanıklık eden ve şu anda aktif görevde bulunan en kıdemli öğretim üyesi olan Prof. Dr. Senih Çalıkkocaoğlu ile dişhekimliğini mesleğinin dününü ve bugünü konuştuk.



1931 yılında İstanbul’da doğan Prof. Dr. Senih Çalıkkocaoğlu, liseyi bitirinciye kadar 8 yıl Daruşşafaka’da okuduktan sonra 1953 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ne bağlı Dişhekimliği Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Mezuniyetinden bu yana geçen 54 yılın 8 yılı dışında tamamını çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yaptı. Bu sürenin 3 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Alabama Üniversitesi’nde postgraduate çalışmaları yaptı ve Kanada’da McGill Üniversitesi’nde sertifika programlarına katıldı. Bu süreç içinde doktora tezinin literatür taramalarını da tamamladı. Yurda dönüşünden sonra 1966 yılında doktora derecesini alan Çalıkkocaoğlu, 1970 yılında doçent, 1975 yılında da profesörlüğe yükseltildi. 1998 yılında emekli oluncaya kadar İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde çalıştı. Bu arada 1971-1979 yılları arasında Nışantaşı Dişhekimliği Fakültesi’nde part-time yardımcı öğretim üyesi olarak da görev yaptı. Son 9 yıldan beri de Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Başkanı olarak tam gün çalışıyor. Şu anda aktif görevde bulunan en kıdemli öğretim üyesi.



 

Dişhekimliği mesleğini nasıl ve neden seçtiniz?

Ben bütün öğrenim hayatımda çok başarılı bir öğrenci oldum. Bizim zamanımızda üniversite giriş sınavları yoktu. Benim gerek lise bitirme gerekse olgunluk derecelerim pekiyi. İstediğim her fakülteye girebilirdim. Dişhekimliği mesleğini seçmem tamamen raslantı oldu Aslında hep tıp doktoru olmayı düşünerek büyüdüm. Çünkü babam doktor, annem patoloji teknisyeni idi. Ağabeyim doğunca babam ‘yaşasın ilk doktorum oldu’ diye sevinmiş. Ben de doğunca ‘ikincisi de oldu’ demiş. Fakat maalesef ne ağabeyim ne de ben tıp doktoru olabildik. Bizim zamanımızda dişhekimliği çok revaçta bir meslek idi. Arkasından eczacılık ve üçüncü olarak tıp geliyordu. Herhalde bu hava içinde olsa gerek, liseyi bitirince tıbbı unutarak dişhekimliğini seçtim.



 

Hayatınızdan da örnekler vererek Türkiyede ve dünyada dişhekimliğinde son 50 yılda yaşanan süreci anlatır mısınız?

Gerçekten ben dişhekimliğinin son 50 yılını yaşadım ve bu sürece yakından şahit oldum. 1950’li yıllarda sadece Türkiyede değil, dünyada da dişhekimliği bugünkü gibi değildi. Zaten Avrupa savaştan yeni çıkmış, yıkılmış, yakılmış, dişhekimliği ile uğraşacak hali yok. Amerikada savaş yoktu ama izleri vardı. Fakat dişhekimliği bakımından bizden ve Avrupa’dan çok daha iyi idi. Türkiye’de o yıllarda amalgam ve silikat dolgular, altın kuron ve köprüler, akrilik total ve parsiyel protezlerle başlayan dişhekimliği serüveni, günümüzde çok büyük aşamalar kaydetmiş durumda. Bence en büyük aşama bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, başta koruyucu hekimlik olmak üzere implant destekli protezler, temporomandibüler eklem rahatsızlıkları ve tedavileri, konularında oldu. Protetik işlemlerde bilgisayar destekli tasarım ve bilgisayar destekli imalat sistemleri gelişti (CAD-CAM). Porselenler çeşitlendi ve kuvvetlendirildi. Porselen diş bağlantısını sağlayan bonding sistemlerinin de gelişmesi sayesinde laminat vener uygulamaları gittikçe artarak uygulanmaya başlandı. Bütün bunlar sayesinde artık hastalar dişhekimlerine sadece dişlerini dolduran veya ağrılı dişlerini çıkartan biri olarak değil, kendilerini güzelleştiren insanlar olarak da bakmaya başladı. Döküm postlar yerine fiber postlar kullanılmaya başlandı. Adeziv sistemler ve fiber ağlar kullanılarak tek diş eksiklikleri giderildi. Ölçü maddeleri hem çeşitlendi hem de hassasiyetleri arttı. Yani artık çok net ölçüler alınmaya başlandı. Günümüzde dişhekimliğine mikrocerrahi teknikleri girdi. Eskiden apekslerinde lezyon bulunan ve hemen çekim veya rezeksiyon tanısı konular vakalar şimdilerde çok başarılı olarak tedavi edilebiliyor. Periodontoloji dalında da bizim gençliğimizde el aletleri ile yapılan basit diş taşı temizlikleri artık ültrasonik aletlerle yapılıyor. Fakat bu daldaki en büyük gelişme, kemiğin yeniden yapılandırılmasını amaçlayan regeneratif periodontal tedavi tekniklerinin gelişmesi oldu. Ayrıca periodontal plastik cerrahi kavramı ortaya çıktı. Lazer uygulamaları gündeme geldi. Özellikle yumuşak doku lazerleriyle artık çok başarılı sonuçlar alınıyor. Dijital görüntüleme sistemleri de mesleğimizde kullanılmaya başlandı. Ortodonti dalında da yenilikler oldu. Eski yıllarda yapılan hareketli aygıtlar son 30 yılda yerini sabit aygıtlara bıraktı. Ortodontik tedavilerin çok büyük çoğunluğunu artık sabit aygıtlarla yapılıyor. Ortodontik braketler artık doğal dişlere bonding sistemleriyle bağlanıyor. Ayrıca diş hareketleri ‘hafızalı teller’ kullanarak sağlanabiliyor. Yine son yıllarda çok fazla uygulanmasa bile lingual teknik gündeme geldi. Cerrahi dalında da lokal anestezi malzemeleri çok gelişti. Böylece gerek hekim gerekse hasta açısından daha güvenli ve daha etkili bir durum oluştu. Enfeksiyon kontrolu bakımından çok önemli bir gelişme de fakültelerde ve hastanelerde merkezi sterilizasyon ünitelerinin kurulması oldu. Böylece hastane enfeksiyonları çok azaldı. Bir başka yenilik de intravenöz sedasyon uygulamalarının yaygınlaşması oldu. Kök hücrelerle ilgili çalışmalar da gittikçe artmaya başladı. Böylece önümüzdeki on yıllarda insanların belki de üçüncü doğal dentisyonlarına kavuşma ihtimali doğdu. Bütün bu ve buna benzer çalışmalar dişhekimliğini çok üst seviyelere taşıdı ve çıtayı çok yükseltti. Bütün bunlar eskiden hayal bile edemeyeceğimiz yenilikler oldu. Bugün Türk dişhekimliğinin ileri ülkelerin dişhekimliğinden kesinlikle geride olduğunu düşünmüyorum.



 

Dişhekimi olmasaydınız ne olurdunuz, neden?

Yukarda da değindiğim gibi dişhekimi olmasaydım, tıp doktoru olurdum. Ancak her iki mesleğe sahip olmadığıma göre, hangisinde daha mutlu olurdum, şu anda kestiremiyorum



 

Dişhekimliği pek çok bilgi ve deneyimi bir arada barındırması zorunlu ve zor mesleklerden biri. Uzun yıllar bu mesleği yapmanızda sizi nelerin motive ettiğini anlatır mısınız?

Gerçekten dişhekimliği pek bilgi ve deneyimi bir arada barındıran çok yönlü bir meslek. Bu konuda beni motive eden en önemli kaynağın bilimsel bir ortamda çalışmak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sanırım bu durum sadece benim için değil, bütün öğretim üyeleri için geçerli olmalı. Hele hele Yeditepe Dişhekimliği Fakültesi gibi entegre eğitim yapan küçük bir fakülte olunca bu motivasyon büsbütün artıyor. Çünkü sadece kendi dalınızla ilgili değil, bütün dallarla yakın temasta olmanız söz konusu. Çeşitli dalların öğretim üyeleri ile olan yakın ilişkiniz ve farklı disiplinlerde sık sık yapılan konferanslar bu motivasyonu büsbütün arttırıyor. Ayrıca kişinin mesleğini sevip benimsemesinin de motivasyonu etkileyen eden çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum.



 

Dişhekimlerinin meslek hayatlarında mutlaka yapmaları gereken ve de kesinlikle yapmamaları gereken üç şey nedir? Diye sorulsa cevabınız ne olur?

Dişhekimlerinin meslek hayatlarında mutlaka yapmaları gereken şeylerin başında bence sağlıklarını korumak gelir. Çünkü sağlığı yerinde olmayan bir insanın meslek yaşantısında başarılı olması söz konusu değildir. Mutlaka yapılması gereken ikinci şey mesleki uygulamalarda dürüst olmak ve etik davranmaktır. Bu söylediğim erdemler şüphesiz her meslek için geçerli ise de, sağlık meslekleri konusunda çok daha önemlidir. Çünkü sağlık konusunda yapılan şarlatanlıklar affedilemez. Üçüncü yapılması gereken şey de bilgilerimizi arttırmak ve güncel gelişmeleri takip etmektir. Zamanımızda bunu yapmak zor değildir. Çünkü kongreler, seminerler, toplantılar, kitaplar, dergiler ve bilgisayar aracılığı ile artık bilgiye ulaşmak çok kolaylaştı.


Dişhekimlerinin meslek yaşantılarında kesinlikle yapmamaları gereken 3 şey ise yukarda söylediklerimin tam karşıtlarıdır. Yani sağlıklarına özen göstermemek, dürüst ve etik davranmamak ve okuldan mezun oldukları bilgilerle yetinmek.



B

iraz da aile ve sosyal yaşantınızdan bahseder misiniz? Mesleğiniz dışında yapmaktan zevk aldığınız neler var? Sizce aile ilişkilerinin meslek yaşamına etkileri ne düzeyde?

Ben 41 yıllık evliyim. 2 çocuğum ve 1 torunum var. Oğlum ve karım dişhekimi. Ben eşimle 35 yıl boyunca aynı muayenehanede birlikte çalıştım. Ancak oğlum mesleğini yapmadı. Başka işlerle meşgul. Kızımın mesleği de ayrı. Spesifik bir hobim olduğunu söyleyemem. Ama kendimi meşgul etmesini gayet iyi bilirim. Zevk aldığım çok şey var. Boş zamanlarımı da çok verimli ve dolu dolu yaşayabilirim. Aile ilişkilerinin meslek yaşamına etkilerine gelince, bu etkinin büyüklüğünü inkâr etmek mümkün değil. Ailede huzur, kişinin meslek yaşamını doğrudan doğruya etkileyen çok önemli bir faktördür.



 

Sizce başarılı ve mutlu bir hayatın olmazsa olmazları nelerdir? Meslek hayatınızdaki başarınız tartışılmaz, ancak mutlu bir hayat yaşadım ve yaşıyorum diyebiliyor musunuz?

Bence başarılı ve mutlu bir aile yaşantısına katkısı olan en önemli şey eşlerin birbirlerine olan karşılıklı saygısıdır. Sevgi arkadan gelir. Ben 41 yıllık evliyim. Her insanın yaşantısında olan ufak tefek iniş ve çıkışlar dışında, ki bunlar hayatın tuzu ve biberidir, rahatlıkla mutlu bir hayat yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. Ailede huzur ve mutluluk için rahmetli İsmet İnönü’nün bir röportajında söylediklerini anımsıyorum. Spiker ‘paşam, bunca yıllık aile huzurunu nasıl sağladınız’ diye sordu. İsmet paşa da ‘çok kolay, Mevhibe hanım kızıp söylenince, ben susuyorum. Ben kızıp söylenince de hanım susuyor. Kızgınlığımız geçince konuşup anlaşıyoruz’ dedi. Her zaman olmasa da, zaman zaman bunu biz de uyguluyoruz. Gerçekten yararı var.



 

Her meslekte olduğu gibi, dişhekimliği mesleğinde de eğitim en önemli konuların başında geliyor. Eğitim konusunda öğrencilik yıllarınızla bu günü karşılaştırdığınızda sizin öğrencilik yıllarınızla bu günkü öğrencilerin avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Benim öğrenciliğim 1949-1953 yılları arasında geçti. Gerek eğitim araç ve gereçleri gerekse uygulamalarda o zamanla bu zaman arasındaki farklılıklar mukayese edilemez. Gerçi eski yıllarda sadece bizde değil, bütün dünyada çok gelişmiş bir eğitim yoktu. Araç ve gereçler, kullandığımız malzemeler çok kısıtlı idi. Bizler kuron ölçülerini stençle, zaman zaman parsiyel ölçülerini parçalı alçı yöntemi ile aldık. Total ölçüleri de alçı ile alınırdı. Alçı aslında çok güzel bir ölçü maddesi, fakat maniplasyonu zor ve biraz da tehlikeli. Çünkü kıvamı tutturulamaz ve hatalı davranılırsa farenkse kaçma ve hastanın boğulma tehlikesi var. Total protezler kauçuktan yapılır, basınçlı kazanlarda gaz ocağında kaynatılırdı. Totallerde küçük azılara doğal olsun diye altın kuronlar yapardık. O yıllarda gelinlik kızlar da genellikle laterallerine altın kuron yaptırırlardı. Bu uygulamalar, zamanın estetik anlayışı, belki de zenginlik ve sıra dışı görünme isteği sonucu idi. Kuron ve köprüler benzinli ve körüklü şalümolarda altın eritilerek sapanlarla dökülürdü. Bir zamanlar estetik olsun diye kuronların vestibül yüzlerine beyaz akrilik teptik (Fenetre couronne = Pencere kuron) ve bunu büyük bir aşama olarak algıladık. Tedavi hocamız rahmetli Prof. Dr. Suat İsmail Gürkan hem tedavi, hem pedodonti, hem periodontoloji hem de radyoloji dersleri verirdi. Ders kitabı olarak sadece Suat hocanın tedavi kitabı ve Prof. Kantorowicz’in cerrahi kitabı vardı. Bir de Prof. Orhan Okyay’ın Villain’den çevirdiği ve dilini bile anlamadığımız protez kitabı vardı. Derslerde hep not tutardık. Dersler kara tahtada ve tebeşirle anlatılırdı. Hastalar kraşuvar yerine taslara tükürürlerdi. Önceleri bileyciler gibi ayakla işletilen turlarla çalıştık. Sonra ipli turlara Singer dikiş makinesi motorları taktırarak çalışmaya başladık ve dünyalar bizim oldu.


Hocalarımızla olan ilişkilerimiz aşırı saygı ve belki biraz da korku çerçevesinde idi. Ben 4 yıllık okul hayatında okul müdürümüz Adli Tıp Profesörü Dr. Hikmet Yalgın’ın odasını sadece bir defa, o da kendisi yokken başımı uzatarak gördüm. Yaşı bizden sadece 10 yıl büyük olan Gazanfer hocamızın odasına bile korkuyla ve çok zorunlu hallerde girer, preklinikte Lem’i hocaya ödev verirken tir tir titrer, klinik döneminde protezleri hasta ile birlikte Prof. Rüştü Önol hocamıza teslime çıkarken elimiz ayağımız kesilirdi. Şimdi durum çok değişti ve öğrencilerimiz artık son derece rahat ve serbest, hatta zaman zaman saygısız hareket ediyorlar. Bu her iki davranış şeklini düşündüğümde her ikisini de yanlış buluyorum. Eskiden öğrenciler genellikle çok pısırık ve korkak idiler. Şimdiki öğrenciler de durumu biraz istismar ediyorlar. Bunu sadece bazı öğrenciler için söylüyorum. Yoksa genelde öğrencilerimden şahsen hiç şikâyetim yok.


Günümüzün dişhekimliğinde araç ve gereçler de çok değişti ve çok modernleşti. Fakat aynı zamanda da çok pahalandı. Artık tam teşekküllü bir diş muayenehanesi kurmak çok büyük paralara bağlı. Bu parayı gözden çıkaran meslekdaşlarımızın da ondan sonra oturup hasta beklemeleri lazım. Ülkemizin bu ekonomik koşullarında, genç dişhekimlerinin daha çok büyük kentleri tercih etmeleri karşısında ve gittikçe artan özel hastane ve diş tedavi merkezlerinin çoğalması durumunda yeni mezun olan ve yakın gelecekte mezun olacak genç dişhekimlerinin Allah yardımcısı olsun diyorum. Öğrencilik yılları dikkate alınırsa eğitim-öğretim bakımından şimdiki öğrenciler her bakımdan çok daha şanslı ve avantajlı. Bugün mesleğini benimsemiş, dersleri ve uygulamaları ile yakından ilgilenen bir öğrencinin, batı ülkelerindeki bir öğrenciden hiç bir farkı olmadığını düşünüyorum.



 

Sizce dişhekimliği eğitimi olması gereken düzeyde verilebiliyor mu? Sizce nasıl olmalı?

Şuna içtenlikle inanıyorum ki, ülkemizdeki hemen hemen bütün dişhekimliği


Fakülteleri çağdaş eğitimi yakalamış durumda. Bilgisayar destekli dersler, geniş kütüphane imkânları, preklinikte monitörler aracılığı ile demonstrasyonlar ve çok modern fantom klinikleri ve çağdaş malzemeler gibi bu ve buna benzer imkânlar sayesinde artık fakültelerimizdeki eğitim de, aynen ileri ülkelerin eğitimleri gibi. Ayrıca eğitim ve öğretim konusunda çok değerli ve deneyimli öğretim üyelerimiz var ve arkadan da çok iyi yetişmiş yeni bir nesil geliyor. Akreditasyon konusunda da Avrupa standartları ile bütünleşiyor ve eğitimimize ona göre ayarlıyoruz. Bu konuda yoğun çalışmalar var. Biz kendi fakültemizde hemen hemen 2 yıldanberi uğraşıyoruz. Probleme dayalı eğitim ve kanıta dayalı çalışmalar tamamlandığında eğitim bakımından bu çok büyük bir aşama olacak. Öğretim üyesinin aktif, öğrencinin pasif olduğu eski klasik konferans sistemi değişecek ve öğrencinin daha aktif rol üstlendiği yeni bir eğitim modeli yerleşecek. Öğrenci sayısının az olduğu ve entegre uygulamanın yapıldığı bizim gibi fakültelerde bu yeni sistemin çok daha verimli olacağına inanıyorum.



 

Teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde yeni tedavi yöntemleri de ortaya çıkıyor. Kendi yaşamınızdan da örnekler vererek hızla gelişen teknoloji ve yeni tedavi yöntemlerini dişhekimleri nasıl takip etmeli?

Bu sorunun cevabı gayet basit. Dişhekimlerinin baş döndürücü bir hızla gelişen bu tedavi yöntemlerini konferans, seminer ve kongreleri takip ederek; kitapları, dergileri okuyarak ve bilgisayardan yararlanarak takip etmeleri gerekir. Bunlar başındanberi genç meslekdaşlarımıza yaptığımız önerilerdir. Ancak sadece teorik takip yetmez. Bunların uygulamaları da yapılabilmeli. Serbest çalışan dişhekimlerinin her daldaki yeni tedavi yöntemlerini tam manasıyla uygulayabilmesi biraz güç gibi. Bu durum ‘group practice’ denilen uygulamaların ilerde daha da artacağını gösteriyor. Yani her dişhekimi kendi uzmanlık dalını ilgilendiren vakaları tedavi edecek.


Özetlemek gerekirse, bizim nesil kapalı bir toplumda yetişti. Fakat artık durum değişti. Türkiye kabuğunu kırdı ve dünyaya açıldı. Bundan böyle küreselleşen dünyamızda her şey batı normlarına göre işleyecek. Onun için genç meslekdaşlarımızın yabancı dillerini geliştirmeleri, yenilikleri takip etmeleri; kısacası kendilerini daima güncel tutarak batı standartlarına uyum sağlamaları gerekiyor. Türk dişhekimlerinde bunu başaracak potansiyelin var olduğunu düşünüyorum. Teşekkür ederim.

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir