Türk Bilim İnsanından Ortodontik Tedavileri Kolaylaştıracak Patentli Buluşlar

Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurhat Özkalaycı, ortodontik tedavi süreçlerindeki zorluklara çözüm üretmek için buluşlara imza atıyor. Doç. Dr. Özkalaycı’dan patentini aldığı “Diş Sürdürücü” ve “Azı Dişi İtici” isimli tasarımlarını dinledik.
Türk Bilim İnsanından Ortodontik Tedavileri Kolaylaştıracak Patentli Buluşlar Türk Bilim İnsanından Ortodontik Tedavileri Kolaylaştıracak Patentli Buluşlar
Türk Bilim İnsanından Ortodontik Tedavileri Kolaylaştıracak Patentli Buluşlar

Doç. Dr. Özkalaycı tarafından tasarlanan “Diş Sürdürücü” adlı aygıt, zamanında sürmemiş dişlerin sürdürülerek olması gereken konuma getirilmesini sağlıyor. Sürme yolunun açık tutulması ve kuvvet oluşturucu elemanın doku içine taşınması ile tedavi sürecinin kolaylaştırılması amaçlanıyor. Yıllar süren bir çalışmanın ürünü olan “Azı Diş İtici” ise özellikle çapraşıklığın çözümü ve diş çekimi gerekliliğinin ortadan kaldırılması için tasarlandı. Aygıt, seçilmiş vakalarda azı dişlerinin geri itimini sağlaması hedeflenen aparey alternatifleri arasında, laboratuvar süreci gerektirmemesiyle öne çıkıyor. Tedavide hasta konforu ve hazırlık sürecinin kısaltılmasının amaçlandığı çalışmada itilmesi planlanan diş sayısına göre aygıtın oluşturduğu kuvvetin ayarlanmasında kolaylık sağlanıyor.

Pandemi, bu tasarımlar için klinik çalışmaların ertelenmesine neden olsa da önümüzdeki dönemde ortodontik tedaviler Yerli Milli ürünlerle kolaylaşabilir, bu alanda ilerlemeler sağlanabilir.

Reklam

Daha önceki çalışmalarınızla aldığınız çeşitli ödüller var. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?Türk Bilim İnsanından Ortodontik Tedavileri Kolaylaştıracak Patentli Buluşlar

Türk Patent Enstitüsü’nün davetiyle katıldığım Teknofest 2019’da layık görülenler başta olmak üzere önceki dönemlerde de dâhil olduğum ödüllü çalışmalarım mevcuttur. Sinop-Horzum doğumluyum."Harizm'den gelen Türk" anlamında olan "Horzum’, Oğuzların Beydilli boyuna bağlı Türkiye’nin büyük bölümüne yayılmış soyuna dâhil bir ailenin 2 çocuğunun büyük olanıyım. Tıp hekimi olan bir erkek kardeşim var. Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde lisans eğitimimi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde doktoramı tamamladım. Yaklaşık 10 yıldır Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim. Bir tıp hekimi ile evliyim ve bir kız çocuk babasıyım.

Patentli tasarımlarınız hangi ihtiyaçlardan doğdu?

Devlet kurumlarında 10 yılın üzerindeki klinik çalışmalarım boyunca, çok çeşitli problemleri olan hastalar ile karşılaştım. Bu süreçte 3 grup hasta ilgimi hep çekmiştir. İlki gömülü dişleri olan hastalar ki bu hastalar bizim uzun soluklu müdahalelerimizi gerektiriyorlar. İkinci grup; dişsel düzeltim için diş çekimi gereken lakin bunu istemeyen hastalar, son grup ise çene yüz cerrahisi gerektiren hastalardır. Bu 3 gruptaki hastaların tedavisi için çözüm üretme ihtiyacı, bu çalışmaların temelini oluşturmaktadır. Tabi ki merak ve yeni bir şey ortaya çıkarmanın insanda oluşturduğu akademik hazzı da unutmamak lazımdır.

Aygıt tasarımlarınız ne kadar zamanda geliştirildi. Fikir aşamasından bir ürüne dönüşene kadar geçen süreci anlatır mısınız? Kullanıma sunulması için nasıl bir süreç gerekiyor?

2015 yılından beri üzerinde çalıştığımız konuların başında bu tasarımlar geliyor. İlk patent başvurularımız 2016 yılında gerçekleştirilmişti. Öncelikle alanda iyi bir okuma alt yapısına sahip olmanız gerekiyor, sonrasında klinikte hastaların tedavilerinde karşılaştığınız güçlükler sizi yönlendiriyor. Tecrübe ettikçe kafanızda sorunlara çözümler canlanıyor bu aşamada çizimler yapmaya başlıyorsunuz. Bu çizimler üzerinde durumu değerlendirmek daha kolaylaşıyor, sonrasında tasarımların prototip üretimi için değiştirilmesi ve/veya geliştirilmesi gerekiyor. İlk prototip üretildikten sonra onun çalışmasını değerlendirip tekrar bazı düzenlemeler yapıp tekrar üretim yapılıyor. Bu sefer daha yüksek sayıda prototip üretip laboratuvar testleri yapılıyor. Bu aşamadan sonra Sağlık Bakanlığı’ndan izin alıp klinik çalışmaları yapmaya başlıyorsunuz. Klinik çalışmalarda görülen muhtemel eksikliklere göre tekrar düzenlemeler yapmak gerekiyor. Bu süreç hem zaman alıcı hem de yorucu, ancak başlangıçta da belirttiğimiz gibi çizimlerini yaptığınız bir aygıtı çalışır halde görmek mutluluk verici bir deneyim. Süreçte her şey yolunda gidecek diye bir şey yok, bazen tüm emekleriniz heba da olabiliyor. İşler planlandığı gibi gitmeyebiliyor.

Patentli tasarımlarınız için nasıl bir yolculuk planlanıyor?

Laboratuvar testlerini tamamladığımız üç adet aygıt insanda kullanım için hazırlandılar. Bunu dışında erken aşamada olan çalışmalarımız da mevcuttur. Pandemi süreci klinik çalışmaları ertelememize sebep oldu. İşlerin yoluna girmesiyle birlikte klinik çalışmalar tamamlandığında bu ürünler, alanın kullanımına sunulacak.

Ülkemizde üniversite sanayi işbirliğini nasıl görüyorsunuz?

Bu benim iyi deneyimlediğim bir süreç ve çok önemli bir konudur. Sağlıklı Ar-Ge faaliyetinin 3 ayaklı olduğunu düşünüyorum. ‘Ar-Ge kültürü’, ‘ekonomi’ ve son olarak da ‘akademik değerleme’ başlıkları bu ayakları oluşturuyor. Ekonomi ayağı konusunda son dönemde devlet kaynaklı ciddi yönlendirmeler mevcut. Ciddi manada ‘Yerli ve Milli Üretim’ önceleniyor. Ancak aynı bakış açısını diş hekimliği özel sektöründe maalesef göremiyorsunuz. Genellikle ekonomik karlılık ön planda bulunduruluyor. Ar-Ge kültüründe de diş hekimliği alanı özelinde üniversiteler başta olmak üzere devlet kurumları öncü roldeler. İlerleyen süreçte özel sektörün bu konuda öne çıkması devletin daha düzenleyici bir rolde olması gerekmektedir. Akademik değerleme konusu elzem düzeyde öneme sahiptir. Akademisyenlerin, popüler bilimden tasarım ve üretim tarafına yönlenmelerinde temel belirteç, bu çalışmaların akademik değerlemeleridir. Piyasadaki bir ürünü alıp denemek hem hızlı sonuç anlamına gelmekte hem de popüler bilimin yaygınlığı bağlamında akademik mecralarda kendine kolay yer bulmaktadır. Tersine, tasarımdan ürüne giden sürecin özellikle akademik değerleme bağlamında her aşamada desteğe ihtiyacı bulunmaktadır.

Pandeminin gidişatı tüm ajandaları değiştiriyor ama ürünlerin kullanıma sunulması için belirlenmiş bir takvim var mı?

Bu konuda bizim temel bakış açımız “Primum Non Nocere’’ yani “Önce Zarar Verme” ilkesidir. Pandemi döneminde daha çok klinik hastalarımızı koruyarak aynı zamanda da tedavilerini aksatmadan nasıl atlatabileceğimiz temel ilgi alanımızı oluşturuyor. Tabi ki klinik uygulamalar bu takvimi belirleyen temel faktördür. Tasarımların katkısından yüzde 100 emin olduğumuzda, rutin kullanımını önereceğimiz sürecin çok uzun olacağını düşünmüyoruz.

Sağlık pazarı hem stratejik açıdan hem de ekonomik açıdan çok önemli. Patentli tasarımlarınız için bakarsanız pazarda ne tür fırsatlar görüyorsunuz?

Bu konuda daha korumacı bir bakış açısına sahibim. Bu topraklarda tüketilen veya kullanılan her türlü nesnenin ve maddenin bu topraklarda üretilebilmesini önceliyorum. Pandemi sürecinin bu konunun hassasiyetini ortaya koyduğunu düşünüyorum. Çok genç bir nüfusa sahip, devinimi yüksek bir ülke olarak özellikle ortodonti alanında yüksek oranda ithal malzemelerin kullanılması, alanda bir üretim ihtiyacının mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Akademiye düşen bunun bilimsel alt yapısını sağlamak iken özel müteşebbisin bakış açısında bir değişimin gerekliliği de aşikârdır. Kaliteli her türlü işin tüm dünya genelinde ciddi fırsatlar içerdiğini düşünüyorum.

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Ülkemiz akademisinde yer alan öğretim elemanlarımızın daha cesur olmalarını dilerim. Çünkü çok çok iyi fikirlere sahip olduklarını biliyorum.

Röportaj: Elvan Genç (VYG)

Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir